Fırtına öncesi...

Fırtına öncesi...

Yanılmak isterim, bundan da mutlu olurum. Ama sanki futbolumuzda fırtına öncesi sessizlik var gibi.
 
Kabul edelim ki, rahmetli Hasan Doğan’ı geç bulduk, çabuk kaybettik. Geride kalanlar alınmasın, dün bir bugün iki ama Hasan Doğan’ı aramaya başladık bile...
 
19 Ağustos’ta seçim var. Başkanlık seçimi ve yasa gereği ilgili kurulların seçimi. Yönetim görevine devam ediyor.
 
Belli ki, yeni başkan, Mahmut Özgener olacak, kurullar yeniden seçilecek, yönetim görevine devam edecek.
 
İşte yönetim görevine devam edecek derken, ben edemeyeceğini düşünüyorum, istifaların olacağını düşünüyorum.
 
Rahmetli Hasan Doğan’ın federasyonu kurarken, Oğuz Çarmıklı’ya söyledikleri halen kulaklarımda.
 
Hasan Doğan, Çarmıklı’yı ikna ederken “Zamanını istemiyorum. Adına ve itibarına ihtiyacım var” demişti.
 
Benzer şeyleri Zafer Yıldırım ve Mehmet Ali Aydınlar’a da söylemişti. Güvenilir bir federasyon için bu isimlere ihtiyacı vardı.
 
Ağırlığıyla, kişiliğiyle, lider özelliğiyle Oğuz Çarmıklı’ya, Zafer Yıldırım’a, Mehmet Ali Aydınlar’a “evet” dedirtmeyi başardı.
 
Şimdi Hasan Doğan olmadığına göre, zaten hatır için “evet” diyen bu üçlünün yönetimde kalacağına inanmıyorum.
 
Zaten Hasan Doğan’sız yapılan son yönetim kurulunda bu üçlü seçime kadar görevde kalacaklarını, seçimden bir-iki gün önce görevi bırakacaklarını söylemişler.
 
Giderlerse, ki gidecek gibi görünüyorlar, yerlerine kim gelir? Gelenler aynı güveni verirler mi, aynı ağırlığı taşırlar mı?
 
Mahmut Özgener’den boşalacak başkanvekilliğine kim gelir? Bu atama yapılırken bir post kavgası olur mu?
 
MHK’deki kan davaları nasıl önlenir?
 
Federasyonun, özellikle bazı üyelerin, bazı kulüplerin ve kulüp başkanlarının etkisi altında kaldığı görüşü, ortadan kaldırılabilir mi?
 
Hep “adalet” diyen, her fırsatta “adalet” diyen, ancak aslında adaleti sadece kendisi için isteyen kulüplerin bitmek, tükenmek bilmeyen isteklerine nasıl set çekilir?
 
Dört takım, şimdiden şampiyonluk naraları atarken, bu yarışta geride kalacak üç takımın ortalığı yangın yerine çevirecek bağırışlarına karşı, onurlu bir direniş gösterilebilir mi?
 
Hasan Doğan’ın kişiliğinden ve konumundan çekindikleri için ortada görünmeyen siyasetçiler yeniden futbola dalarsa, baskı oluşturmaya kalkarsa, onlara “dur” denilebilir mi?
 
Böyle daha çok şey sıralanabilir...
 
Onun için diyorum ki, Hasan Doğan’ı geç bulduk, çabuk kaybettik...
 
Sanki ortalıkta fırtına öncesi sessizlik var gibi...
 
Üstelik yeni bir Hasan Doğan’ımız yok...
 
 
İNŞALLAH-MAŞALLAH
İnançlı bir insan olduğumu sanıyorum. Kuran’a, kitaba, dine, imana, Allah’a inanırım.
 
Üstelik spordaki başarıda inancın da etkili olduğunu düşünürüm. Başarıda ciddi katkı sağladığına inanırım.
 
Ama her sportif olayı “inşallah-maşallah” diye kaderci bir yaklaşımla kabul etmeye karşı çıkarım.
 
Sen iyi işler yapmazsan, doğru adımlar atmazsan, yeteri kadar çalışmazsan hangi işin “inşallah-maşallah” ile yürür...
 
Ne demişler:
 
“Allah çalışanın yanındadır...”
 
Sen çalışacaksın, işini iyi yapacaksın, doğru adımlar atacaksın, sonra yukarıdan yardım arayacaksın...
 
Bunları niçin yazıyorum...
 
Turkcell Süper Lig’in fikstür çekimini izledim...
 
Hangi yönetici kameranın karşısına geçtiyse “inşallah- maşallah”tan başka bir ifade kullanmadı...
 
Hoca seçimini iyi kullandınız mı, transferleri doğru yaptınız mı, takıma iyi bir çalışma ortamı hazırladınız mı?
 
Önce bunları yapın, sonra Allah’a sığının...

 
HAKEME SATAŞMADAN
Turkcell Süper Lig fikstür çekiminde en ilgi çekici ifadeyi Sivasspor temsilcisi kullandı. Kura çekimine katılan Süleyman Köse lig için dileklerini açıklarken “hakeme sataşmadan” diye bir ifade kullandı...
 
Hakeme sataşmadan lig biter mi? Hiç sanmam. Baksanıza dört şampiyon adayı şimdiden “bizi kimse tutamaz” diye yaygara yapıyorlar...
 
Bunlardan üçü, yarışı kaybedeceğine göre, birine fatura kesmek zorundalar. O faturayı kendilerine kesmeyeceklerine göre... Üstelik hakemler her zaman olduğu gibi gene “kurbanlık koyun” gibi bekliyorlar...
 
 
YILDIRIM'DAN DERS
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Emre Belözoğlu’nun imza töreni sırasında iki arada bir derede medyaya her zamanki derslerinden birini daha verdi, önerilerde bulundu.
 
Allah için, Aziz Yıldırım’ın haklı olduğu çok yer var. Ama kabul edelim ki kendisini düzeltmesi gereken sadece medya değil. Kulüplerin de haber akışı, insan ilişkileri, en önemlisi eleştirilere hoşgörüyle yaklaşma konusunda en az medya kadar kendilerine çeki düzen vermesi gerekmiyor mu?
 
 
YAYINDA UEFA KRİTERLERİ
Turkcell Süper Lig maçlarının yayını sırasında “UEFA kurallarının uygulanması” sık sık gündeme geliyor.
 
Federasyon ve kulüpler buna hazırsa, biz Digitürk olarak, Lig TV olarak çoktan hazırız.
 
Son örnek Avrupa futbol şampiyonası. Türkiye’nin biri Lig TV, diğeri atv iki yayıncısı vardı.
 
UEFA kurallarını harfiyen uyguladık...
 
Şimdi lig başlıyor. Yayıncı Lig TV.
 
UEFA’nın Avrupa şampiyonasında uyguladığı kuralları buraya sıralayalım. Bu kuralları futbol federasyonu yetkilileri de çok yakından biliyorlar. Ve federasyona soralım:
 
“UEFA kurallarını, lig maçlarının yayını sırasında uygulamaya var mısınız, yok musunuz?”
 
Tekrarlayalım, Lig TV olarak biz varız...
 
Neydi o kurallar:
 
Federasyon başta olmak üzere milyonlarca göz her maçta gördü. Yayıncı, takımları soyunma odasının kapısından aldı, kapısına kadar götürdü. Buna var mısınız, yok musunuz? Biz varız...
 
Yayıncı maçın devre arasında UEFA temsilcisine beş futbolcu ismi verdi. Bu beş futbolcudan ikisi maç sonu canlı yayına çıktı, diğerlerinin isteğine bırakıldı. Ama her maç sonrası takımın hocası ve iki oyuncusu zorunlu olarak canlı yayına geldi. Buna var mısınız, yok musunuz? Biz varız..
 
Her maç öncesi ve devre arasında sahanın sabit bir yerinde konuklu canlı yayına izin verildi. Bu süre maç önü 10 dakika ile sınırlı tutuldu. Buna var mısınız, yok musunuz? Biz varız.
 
UEFA, şampiyonanın tek yayıncısı olmasına rağmen, hangi ülkenin maçı varsa, o ülkenin yayıncısına tribünleri, özellikle VİP tribününü çekebilmesi için kendi kameramanlarının kullanabileceği saha içinde iki kameralık ek kontenjan tanıdı. Nitekim Hasan Doğan ile eşi Aysel Hanım’ın Türkiye’yi ayağa kaldıran ve 70 milyonu bütünleştiren görüntüleri bu özel kameralar tarafından çekildi. Bu uygulamaya var mısınız, yok musunuz? Biz varız.
 
UEFA her maç öncesinde ve sonrasında VİP tribününde VİP isimlerle röportaj yapabilmek için yayıncıya bir muhabir ve bir kamera izni verdi. VİP isimlerin izni dahilinde kendileriyle röportajlar yapıldı. Nitekim FIFA Başkanı Blatter ile dünya futbolunun imparatoru Franz Beckenbauer ile Lig TV’nin yaptığı bu röportajlar, kendi izinleri dahilinde VİP tribününde gerçekleşti. Bu uygulamaya var mısınız, yok musunuz? Biz varız.
 
Avrupa Şampiyonası’nda oynanan maçların hiçbirinde maç öncesinde ve sonrasında başkanların, yöneticilerin maçla, hakemle, pozisyonlarla ilgili açıklaması olmadı. Türrkiye’de maçlardan önce ve sonra başkanların, yöneticilerin konuşmamasına var mısınız, yok musunuz? Biz varız.
 
Bütün bunlardan sonra;
 
Futbol Federasyonuna, kulüp başkanlarına ve yöneticilerine, ilgili kurumlara, futbol ailesinin tüm birimlerine, en önemlisi RTÜK’ün değerli başkanına soruyorum:
 
Vatandaşın daha sağlıklı görüntü alması, Turkcell Süper Lig’in daha uygar ortamda oynanması, yarışın küfürden kavgadan uzaklaşması ve hoşgörü içinde oynanması için, UEFA kurallarının Turkcell Süper Lig’de de uygulanması için “var mısınız, yok musunuz?”
 
Biz Lig TV olarak “varız” diye bağırıyoruz. Lütfen bir cevap. Federasyondan, kulüplerden bir cevap. “Varız” diyen sesinizi duymak istiyoruz. Öyle kapalı kapılar ardında değil. Bire bir konuşmalarda değil, kamuoyunun önünde “Varız” diyen sesinizi duymak istiyoruz.
 
 
DEVAM REHA MUHTAR
Değerli dost Reha Muhtar, önceki gün Vatan gazetesindeki köşesinde, isim vererek, otellerin adını, havayolu firmasının adını vererek, mantık dışı fazla ücret alanları eleştirmiş, bir anlamda teşhir etmiş. Keşke bunu herkes, her fırsatta yapsa, yapabilse. Amerika’dan yakın dostum olan bir çift geldi. Günlerdir Sabiha Gökçen Havalimanı’nda içtikleri iki kahvenin parasını konuşuyorlar. Ayaküstü iki kahveye ödedikleri para yeni parayla 17 YTL, eski parayla 17 milyon lira.
 
Allah’a şükür, ben de gittiği her yerde parasını kuruşuna kadar ödeyen biriyim. Söylemesi ayıp eşi-dostu ağırlamaya da bayılırım. Karar aldım, gittiğim yerlerde, tanık olduğum yerlerde böyle mantık dışı bir ücret görürsem, belgeleriyle birlikte ya teşhir edeceğim ya da götürüp Reha Muhtar’a vereceğim. İyi bir yol açtın, devam Reha Muhtar.
 
(Akşam)