Dünya Kupası tesadüfen kazanılmaz!

Dünya Kupası tesadüfen kazanılmaz!
Avrupa dışında gerçekleştirilen tüm Dünya Kupası organizasyonları egzotik özellikler taşır. 1970 Meksika, tarihin ilk idol futbolcusunun taç töreni ve en iyi Dünya Kupası takımının zaferini anlatır.
 
1978 Arjantin, darbeci generallerin insan hakları ihlalleri nedeniyle ülkenin kaybolan imajını parlatmaya çalıştıkları protestolu bir kupadır. 1986 Meksika, Maradona'nın kupası gibi görünse de aslında deprem felaketine maruz kalan ülkeye uluslararası kamuoyunun ittifakıyla ikinci kez verilmesi nedeniyle bir evrensel sağduyu turnuvasıdır.
 
1994 Amerika topun çevresinde dönen dünyaya katılan ABD'nin kendini tarif etmeye çalışırken aslında Fransız kaldığı kupa olarak tanımlanır.
 
2002, Uzakdoğu'nun gizemini gösterdiği bir çağdaş şovdur. Yazar kupa hikâyelerini 1930'dan 2006'ya kadar çeşitli başlıklar altında sınıflandırmayı gereksiz bulduğundan konuya ilk kez yerinde izlediği 1994 Dünya Kupası ile girmeyi yeğlemektedir.
 
1994 kupasına Japonya katılamadı. G.Kore ise sahada hünerlerini gösteriyordu. Japonlar gelecekte düzenleyecekleri kupanın kusursuz olması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardı. Dallas'ta kurulu uluslararası basın merkezinde Japon ekibi 100 kişilik bir grupla çalışıyordu. Milli takımı turnuvada mücadele eden yayıncıların bile maksimum 30 kişiyle mesai yaptıkları merkezde durmaksızın izleyen, deneyen, not tutan Japon görevliye rastlayabiliyordunuz. Japonlar ev sahipliği yapacakları istikbaldeki kupa için televizyon yayıncılığının, haberciliğin, organizasyonun püf noktalarının ne olduğunu, nasıl işlediğini teker teker kaydediyordu hafızalarına...
 
Orada gördüğümüz bir başka ilginç hikâye de Japonların havaalanları ve şehir içi ulaşım noktalarını da görevlendirdikleri insanlar tarafından teftiş etmeleriydi.
 
Mükemmeliyetçi Japonlar mükemmel bir organizasyon için yıllar önceden izlemeye başlamışlardı. 1998 Dünya Kupası'nda akredite gazeteci olmadığımız için FIFA alanlarında neler yaptıklarını bilmiyorum ama Fransa'nın tüm statlarında en çok gazeteci Japon'du ve Japonya'nın maçlarını oynadığı yerlerde her yer Japon bayrağı doluydu. Bir keresinde Fransızların St. Etienne'deki aylarca önce parasını vererek tuttuğumuz otelin odalarını sağlam bir rüşvet karşılığında Japonlara sattıklarını buraya yazsam, 2016'nın ev sahibi Fransa'nın efsane ismi Platini bozulmaz umarım...
 
Evet, bir Fransız bir Japon'a Türklere ait odaları 4 misli fiyata verip bize kapıyı göstermişti. Neyse, aradan yıllar geçti. 2002 Dünya Kupası'nda Japonya, Kore ile birlikte mükemmele yakın bir organizasyon düzenledi. Şüphe yok ki yıllarca organizasyonların izlenmesi, yanlışların bulunması ve muhtemel krizlere karşı senaryolara hazırlıklı olunmasıydı başarının anahtarı.
 
Hiçbir başarı tesadüf değil, Pele'nin 1958 Dünya Kupası'ndan aktardığı bir anekdot da yabana atılır cinsten değil.
 
Brezilya Milli Takımı 1958 yılında ilk kez psikolog kullanmaya başlar. Didi, Zito ve Djalma Santos takımın büyükleri, Garrincha (21) Mazola (17) Pele (18) Altefini (18) takımın genç yıldız adaylarıdır. Psikolog Carvalho kupada tansiyon arttıkça takım içinde baskıyı kaldırma konusunda genç futbolcuların zorluk çekeceklerini düşünmektedir. Didi ve arkadaşları ise gençlerin kendilerine yardımcı olacaklarını ve oynatılmaları gerektiğini söylerler. Uzun tartışmalar sonucu karar verilir ve finalde Pele ile Garrincha forma giyerler. Tarihe en dostane kupa finali olarak geçen maçta Pele gol atar ve gözyaşlarına boğulur.
 
1970 yılındaki unutulmaz Brezilya Milli Takımı'nın temelleri İsveç 1958'de atılmıştır.
 
Pele sıradışı bir yetenektir, ama onlara cesurca forma vermek, takımda bir psikolog görevlendirmek ise vizyon meselesidir.
 
Zagallo'nun kupayı oyuncu, teknik direktör, yardımcı hoca olarak alması ve Brezilya Dünya Kupası zaferlerindeki varlığı ayrı bir inceleme konusudur. Yine Almanya'nın bugün turnuva takımı olarak anılmasında en büyük pay 1954 zaferinin mimarı Herberger ve ardından yardımcısı Schön ve Schön'ün yardımcısı Derwall ile süren temel felsefedir.
 
Çalışmadan, yeniliklere açık olmadan ve kurumsal felsefe üretmeden Dünya Kupalarında başarılı olmak mümkün görünmüyor.
 
'2010 şampiyonu kim olur?' sorusuna bugünlerde cevap bulmak çok zor. Kısa yolu tercih etmekte fayda var.
 
Bu kupayı geleneği olan bir takım kazanır diyelim. Güney Afrika'nın Japonlar gibi bir ön hazırlık yapmadığını biliyoruz. Brezilya ve Almanya'nın Dünya Kupası felsefelerini, Capello'nun ve Lippi'nin büyük hoca oluşlarını dikkate alıyoruz.
 
Ek olarak Barcelona organizasyonundan yetişmiş bir İspanyol topluluğun bu kez daha güçlü bir oyuncu ve kazanma felsefesi ile buraya geldiğini de. O zaman kimin favori olduğunu söylemek zor olmasa gerek.
 
Başta değindiğimiz konuya dönecek olursak Güney Afrika 2010, egzotik bir kupa olacak ama kazanan değişmeyecek.
 
90 EURO'YA MAKİNELİ TÜFEK Mİ?
Söz Japonya'dan Amerika'dan açılmışken devam edelim. 1994 Dünya Kupası'na giderken sürekli olarak ABD'deki bazı kritik mahallelere yanlışlıkla girip gasp ve darp edilme ihtimaline karşı uyarılmıştık. Üzerimizde 50 dolardan fazla nakit bulundurmamamız öğütlenmiş, insanların gözlerinin içine bakmamamız salık verilmişti. Haliyle çoğumuz gerildik. Örneğin el çantalarının bir an bile elden bırakılmaması, yabancı insanların yalancı yaklaşımlarına karşı dikkatli olmamız gerektiği belirtilmişti.
 
ABD halkının Dünya Kupası'nın farkında bile olmadığını O.J Simpson'ın eşini öldürdüğü olaya ve Houston Rockets-New York Knicks NBA final serisine odaklandığını belirtmeliyim. Yine de hiçbir sorunla karşılaşmadık. Amerikalılar dostane ve yapıcı bir ev sahibi olmuşlardı.
 
Ha uyarıların haklı olduğunu da yaşayarak öğrenmiştik. Daha ilk gün bir fastfood zincirinde bir arkadaşımız hesapları ödemek için ısrarcı olup cebinden bir tomar para çıkarınca kasa görevlisi ve içerdeki müşterilerin şaşkına döndüğünü ve 100 dolarlık banknot için mağaza müdürünün devreye girdiğini hatırlıyorum.
 
Masaya oturduğumuzda arkadaşımızı alaya alırken çevremizde bizden para isteyenlerin sayısı artmaya başlamış, kendimizi basın merkezine güçlükle atabilmiştik.
 
Okuduklarımızdan anladığımız kadarıyla Güney Afrika'da güvenlik ciddi bir sorun. Bu yüzden gazetecilerin ciddi tedirginlikler yaşadığı, mümkün mertebe FIFA alanlarının dışına çıkmamayı tercih ettikleri söyleniyor.
 
Japonya Milli Takımı Teknik Direktörü Takeşi Okada'nın "Otelinizi terk etmeyin. G.Afrika öyle bir ülke ki 90 Euro'ya makineli tüfek bile alınıyor." açıklamasını duyunca insanın tüyleri ürperiyor. Aman dikkat!