Rıdvan Dilmen: Büyük kulüp farkı
Galatasaray 2-0'dan maçı 4-2'ye çevirirken oyun olarak muhteşem işler yapmadı ama işte büyük kulüp farkı diye bir şey var. Büyük kulüpler taraftarlarıyla büyüktür. Maçı çeviriyorsunuz. Deplasmanda zor çevirirsiniz, 7 bin kişi olsa da zor olur. Şartlar, tecrübem, koku, tarz bu maçın 2-0 değil, böyle bir skorla biteceğine hemen hemen emindim.
Bireysel performanslar maçın çok çok önüne geçti. Muslera'nın kötü performansı. Hakemin verdiği iki kritik kırmızı kart... Gomis'e gösterilen kırmızı kart da haksız. Mustafa Yumlu'yla karşılıklı sarı kart olmalıydı. Ümit Öztürk'ün en iyi kararı ise son golde oynatmasıydı. Galatasaray'ın dönüşünde risk alınmalıydı, aldı. 3'lü döndü. Kazanan haklıdır.
Akhisar için 11'e 10 kalmak kolay bir olay değil. Oyunun sonları da Galatasaray için kolay bitmedi. Belhanda da, Feghouli de ikinci yarıda daha fazla top aldı, alan da bulmaya başladılar, oyuna ısındılar ve ilk yarıya göre çok daha iyiydiler. 11'e 11 olsa bu dönüş daha zor olurdu. Gomis'in yanına Eren de gelebilirdi.
Baya tuhaf şeyler oldu maçta. Fernando Galatasaray kariyerindeki ilk golünü attı. Antrenör için de zor müsabakaydı. Baskı altında... 5 yemişsin, 3 yemişsin. Kendi sahanda sadece bir beraberlik almışsın, ligi uzun süre forse etmişsin ama olmaz. Doğal bir baskı olur Galatasaray'da. Tribünler de İmparator Fatih Terim diye bağırır.
Lucescu'yla şampiyon oldu Galatasaray, Fatih hoca göreve geldi. Taraftarın beklentisi yanlış değil. Bu gölge hep olacak. Yarın kaybetse yine tartışılır Tudor... Bu kadar kaosun içinde en azından iki İstanbul maçında 8 gol yemesine rağmen aradaki iki maçı kazanarak tutundu. Galatasaray taraftarını da ayrıca kutlarım, böylesi bir travma sonrası maça geldiler. Maicon kendi kalesine atıyor.
FERNANDO Muslera Türkiye'ye gelmiş en büyük kalecilerden birisi ama formsuz. Derhal toparlanmalı. Bu sezonki performansı iyi değil. Sezon başından beri soru işareti olan Ndiaye'ye bayıldım dün. Normalde çok beğenmem. Hücumda da savunmada da Ndiaye'dir. 3 kişilik oynuyor, müthiş bir temposu var. Yasin de çok koşuyor ama Ndiaye'nin koşuları etkiliydi. Maçın adamı o. (Fotomaç)
Mehmet Demirkol: Şölen ve isyan
Okan Buruk’un takımı oyunu pasla kuran bir takım değil. Uzun oynamayı seviyorlar. Özellikle Henrique sahada olduğu zaman Onur ve Olcan’la Brezilyalı tamamlayıp baskın oyun oynamayı seviyorlar. Dün de savunmada doğru durup özellikle Linnes’in arkasına direkt inmeyi düşündüler.
2. denemelerinde Beşiktaş’ın geçen hafta attığı ilk golün benzerini attılar. Geçen haftanın etkisindeki Muslera ortaya çıkmakta tereddüt edince Maicon kaleye koşarken ve arkasında Henrique varken topu kendi kalesine attı. Evet pozisyonun başında Yasin’e bir faul var. Ancak Galatasaray’ın bu golü yemesinin sebebi başka. Muslera’nın yan top depresyonu sürüyor.
Galatasaray’ı bu golden daha çok etkileyen ise tartışmasız Mariano’nun sakatlanıp çıkması. Bu eksikliğin onları daha büyük bir sıkıntıya sokmasını 2 faktör engelledi. Hakemin yanlış bir kararla Miguel Lopez’i oyundan atması. Zira Portekizli sadece 1 oyuncu değil Akhisar için. Zeka ve beceri açısından Ege ekibine çok şey katıyor ve özellikle bu oyunun olmazsa olmazı.
Ve asıl önemlisi Ndiaye’nin nihayet iki yönlü bir oyunla Galatasaray’ın direkt oyununun hücumuna değerli bir katkı yapması. Ndiaye savunmada Mariano hücumda denklemi, bu kez Denayer savunmada Ndiaye hücumda olarak değişti. Olcan’ın şahane golüne rağmen 2. yarıda Galatasaray’ın oyuna ağırlığını daha fazla koyacağı da tahmin edilebilirdi.
Büyük maçlara damga vurma adeti olan Lukaç da direnç gösteremeyince Tudor’un 2. yarıda 2’li savunmaya dönüşü hemen sonuç verdi.
Serdar ve Denayer muhtemelen daha hızlı oldukları için savunmada kaldı. Maicon dışarı çıktı. Ve geri kalan herkes çizgiden çizgiye geniş alanda hücum etti. Fernando ilk kez bu kadar öne çıktı. Ndiaye anahtar paslar attı kalabalığın içine. Coşkuyla geniş alanda yüklendiler.
Gomis, kırmızı görmese 4’ten de fazlası olurdu. Yani kafa karışıklığı devam ediyor. Coşkuyla şahane bir 2. yarı geçirirken en çok duyulan tezahürat ‘yönetim ve Tudor istifa’ydı. (Fanatik)
Levent Tüzemen: Ona sırtını dönme
İLK yarı bittiğinde localarda "Futbolcular Tudor'u göndermek istiyor" deniyordu. Ben, "Neden böyle bir şey yapsınlar?" diye sorduğumda aldığım cevap ilginçti: "Tudor'un Beşiktaş yenilgisi sonrası 'Oyuncuları tanıyamadım.
Sahaya karakter koyamadılar' diyerek faturayı oyunculara kesmesi rahatsızlık yaratmış." Galatasaraylı futbolcular soyunma odasında yaşanan hararetli tartışmalardan sonra ikinci yarı müthiş bir geri dönüş yaşadı.
Fernando ve Gomis'in 5 dakika içinde attığı iki gol tribünleri de protestodan kurtarıp maçın içine soktu. Tudor'un tek hamleli Maicon'u çıkarıp Rodrigues'i oyuna alması 10 kişi kalan Akhisar'a karşı üstünlüğü de getirdi.
Tudor cesurca yaptığı Maicon hamlesini nedense Feghouli ve Belhanda'ya karşı yapamıyor. Beşiktaş'ta Medel, Lens ve Negredo ile zaman zaman Oğuzhan kulübede oturuyor. Fenerbahçe'de de Valbuena, İsla ve Neto... Belhanda- Feghouli yedek oturmaz diye bir kural mı var?
Özellikle oyunu yönlendirmek için alınan Belhanda'nın daha fazla sorumluluk alması için Tudor baskı yapmalı. Maçın başında Mariano'nun sakatlanması büyük şanssızlıktı ama Denayer'in bildiği yerde görev yapması Galatasaray'a pozitif yansıdı. Belhanda'nın attığı üçüncü gol öncesi Denayer'in topu auta çıkmadan ortalamak için gösterdiği çaba alkış aldı.
Taraftarlar Muslera'ya destek pankartı açtı ama Uruguaylı'da ciddi bir güven sorunu var. Beşiktaş maçında yediği hatalı golden sonra iki Akhisar golünde de pozisyon hataları yaptı. Galatasaray bu geri dönüşü yapamasaydı yönetim, Tudor ve futbolcular krize girerdi.
Tudor'a bir uyarım daha var; Galatasaray'ın en önemli hücum silahı Rodrigues'dir... Bu oyuncuyla maça başlamamak rakipler için avantaj olur. Yani Tudor, Rodrigues'e sırtını dönmeyi bırakmalı ve hep 11'de kullanmalı. (Sabah)
Bülent Timurlenk: Igor Tudor'un derdi ne?
Tarihi boyunca her sezona şampiyonluk parolasıyla giren ama son üç sezonda ilk üç içinde yer alamayan bir futbol takımının kadrosunu sil baştan yapıp 14 haftada ezeli rakiplerinin üç puan önünde ilk yarının son virajına sokmak başarıysa, Galatasaray'da Igor Tudor neden tartışılıyor?
Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin alınabilecek 42 puanın 16'sını kaybettiği bir sezonda Tudor'un başarısı, ezeli rakiplerinin başarısızlığı üzerinden anlatılırsa, evet Hırvat teknik adam başarısız, çünkü 'başarısız' rakipleriyle oynadığı maçların hiçbirini kazanamadı.
Sahada işler yolunda gitmeyince dünyanın her yerinde teknik adam medya ilişkileri gerginleşir. 2008'de Barcelona Rijkaard sonrası yeni hocasını ararken Lizbon'da 'özel biri'nin kapısını çalmış ve "Seninle çalışmak istiyoruz ama medyayla kavga etmeyecek ve rakiplerle polemik yaratmayacaksın.
Bizim kulüp etiğimizde kavgaya gürültüye yer yok" demişlerdi. Jose Mourinho teklife "Hayır" derken kestirip atmıştı: "Ben değişmem, ben buyum."
Galatasaray'da son 10 yılda Rijkaard, Mancini ve Prandelli gibi muteber teknik adamlar görev yaptı. Rijkaard'ın İngilizcesi iyiydi, tercümanın kötü. Mancini sinirlendiğinde İtalyanca konuşur, kendini doğru dürüst ifade edemezdi. Prandelli'nin tercümanının İtalyancası mükemmel ama Türkçesi 150 kelimeydi.
İnsan sinirlendiğinde kendini en iyi anadilinde ifade eder. Tudor da kırık İngilizce ile kendisinden önce görev yapan teknik adamlar gibi yarım anlatıyor, yarım anlaşılıyor... Karabük'e iyi futbol oynatmak, kısıtlı bir kadroyla başarılı olmak...
Avrupa'da her teknik adam, Zidane gibi Real Madrid'de ilk deneyimini yaşamıyor. Tudor da basamakları tek tek çıkan, Juventus'ta çok şey öğrenmiş, Galatasaray'da çalışırken bir gün İtalya Serie A'da, İspanya La Liga'da çalışmayı hayal eden bir hoca.
Ne futbol bilgisini ne de zekasını sorgulayabiliriz Tudor'un ama bir gerçek var ki duygusal zeka en çok o sıcak 90 dakikaların içinde verilen kararlarla ortaya çıkar.
Bunu ben demiyorum, Jose Mourinho diyor... Oyunu okuyabilmek, yolunda gitmeyeni düzeltmek, tabelada geri düştüğünde sahadaki futbolcudan önce pes etmemek teknik adamlığın en zor tarafı... O soğukkanlılık Tudor'da yok...
Üst futbol aklı diye Bükreş'e gidip Lucescu ile görüşen Galatasaray yönetimi Tudor'u o gün zaten çırak ilan etmişti. Ustalığına çok var ama kalfalık günlerinde Tudor "Ben ustayım" diye bağırabilmek adına takımının rulmanlarıyla, vidalarıyla oynuyor. Söküyor ama tekrar toplayamıyor...
Dünyanın her liginde şampiyonluk yarışı verdiğin rakiplerle oynadığın maçlar üç puandan fazlasıdır. "Ben derbileri kaybederim ama diğer maçları alırım" diyorsan ufak dediğin takımların yarıştığın rakiplerini yenmesini bekliyorsundur.
Igor Tudor, "Yazgını başkalarının ıstakasına bırakıyorsun" diyen Murathan Mungan'ı tanımaz ama bir İspanyol edebiyatı klasiği Cervantes'in Don Kişot'unu mutlaka bilir...
Tudor'un, Don Kişot'luk yapıp -özellikle medyadan- hayali düşmanlar yaratmasına gerek yok çünkü yeterli kadar yarışabileceği, çarpışabileceği rakibi var. Hayatta yel değirmenlerini yenebilmiş insan var mı, işte o yok... (Sabah)