EN UNUTAMADIĞI GOL: En unutamadığım gol, 17 yaşımdayken Avrupa Şampiyonası finalinde İspanya’ya karşı attığım gol. O golle şampiyon olmuştuk.
EN İYİ ASİSTİ: İtalya’daki ilk yılımdı, Chievo forması giyiyordum ve Napoli’ye karşı oynuyorduk, o maçta Sergio Pellissier’e çok güzel bir asist yapmıştım.
EN UNUTAMADIĞI MAÇ: Şampiyonlar Ligi’ndeki Milan – Barcelona maçı diyebilirim, Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez oynuyordum ve rakip Barcelona da dünyanın en iyi takımıydı, benim için gerçekten inanılmazdı.
EN SEVİNDİĞİ MAÇ: Yine Milan – Barcelona maçını söyleyeceğim, maçı 2-0 kazanmıştık. Çok iyi bir maç çıkartmıştım. Görevim Messi’yi durdurmaktı ve görevimi çok iyi yapmıştım.
EN ÜZÜLDÜĞÜ MAÇ: Şampiyonlar Ligi’nde 2-0 kazandığımız Barcelona maçının rövanşında Nou Camp’a avantajlı çıkmıştık ancak maçı 3-0 kaybettik ve elendik. Gerçekten çok yıkıcıydı, sadece benim için değil tüm takım arkadaşlarım için çok acıydı. Belki bir ay bu maçı aklımdan çıkaramadım.
EN İYİ OYNADIĞI MAÇ: Kazandığımız Barcelona maçı diyeceğim en iyi oynadığım maç için de tekrar. Barcelona, Real Madrid ya da Bayern Münih gibi takımlar gerçekten çok üst seviye takımlar, bu takımlara karşı en iyi performansınızla oynamalısınız ve ben de öyle yapmıştım. Belki de Milan kariyerimdeki en iyi maçımdı.
EN KÖTÜ OYNADIĞI MAÇ: Sahamızdaki Balıkesirspor maçıydı sanırım, sol bek olarak oynuyordum. Bu maça kadar tüm sezon orta sahada görev almıştım. Hocamız beni o maçta sol bek oynatmıştı fakat çok iyi bir maç çıkartmamıştım.
EN ETKİLENDİĞİ STAD: San Siro çok etkileyici bir stadyum gerçekten, bunun yanında Napoli San Paolo stadyumunu da ekleyebilirim.
MILAN?: Milan dünyadaki tüm kulüplerden daha farklı bir kulüp. Milan formasını giydiğinizde Milan’da oynamanın ne kadar büyük ve önemli bir şey olduğunu anlarsınız. Dünyanın en başarılı, en çok kupa sahibi kulüplerinden biri Milan, sadece bu bile Milan’dan etkilenmeniz için yeterli.
İDOL: Ronaldinho. Paris Saint Germain ve Barcelona’da başardıkları ortada, gerçekten inanılmaz biri. Ayrıca teknik oyuncuları ve Brezilyalı oyuncuları da çok severim.
EN İYİ TEKNİK DİREKTÖR: Sadece tek bir isim söylemek zor, pek çok iyi hoca ile çalıştım ancak bunlardan üç tanesi benim için çok önemli; biri ben daha 16 yaşımdayken Toulouse’da hocam olan Fabriz Garill. O dönem ailemden uzakta Toulouse’da yalnızdım ve o benimle gerçekten ilgilenirdi, babam gibiydi. Daha sonra Chievo’da çalıştığım Stefano Pioli ve Milan’dayken çalıştığım Massimiliano Allegri’yi de söyleyebilirim.
EN KÖTÜ TEKNİK DİREKTÖR: Bu soruya cevap veremem aslında, şu ya da bu teknik direktör kötü diyemem, her teknik direktörün tarzı farklı oluyor ve siz buna alışıyorsunuz ya da alışamıyorsunuz, hepsi bu.
TEKNİK DİREKTÖR İDOLÜ: Mourinho. Gerçekten çılgın bir adam, çok özel biri. İnanılmaz şeyler başardı.
Fransa’da kendi şehrimde amatör bir takımımız var ve ben o takımın bir nevi onursal başkanıyım, elimden geldiğince onlara yardım etmeye çalışıyorum. Futbolu bıraktıktan sonraysa teknik direktörük yapmak pek bana göre değil sanırım, çok uzak görünüyor.
EN İYİ GOLCÜ: En iyi golcü bana göre Ronaldo, Brezilyalı gerçek Ronaldo. Türkiye’dense Hakan Şükür.
EN İYİ KALECİ: Kesinlikle Neuer.
EN KÖTÜ KALECİ: Bu soruya bir isim veremem.
EN İYİ HAKEM: Elbette Collina, çok büyük bir karakter ve sahada verdiği kararlara güveniyorsunuz, sizi de kararlarına inandırıyor. Etkileyici bir insan.
EN KÖTÜ HAKEM: Sadece antrenmanlardaki hakemleri sevmiyorum.
EN YETENEKLİ OYUNCU: Tabii ki Ronaldinho, hızlı, teknik ve sahada inanılmaz şeyler yapabiliyor. Çok büyük bir yetenek. Ona rakip olmak gerçekten çok zor, ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor, bir anda maçın kaderini değiştirebiliyor.
EN ÇALIŞKAN OYUNCU: Gattuso, bizim takımdansa Aykut.
EN TEMBEL OYUNCU: Başka bir isim vermektense en tembel oyuncuya kendimi söyleyebilirim, çalışmayı severim elbette ama o kadar da çok değil.
EN İYİ ŞARKI SÖYLEYEN: Boateng
EN KÖTÜ ŞARKI SÖYLEYEN: Mexes, Trabzonspor’dansa Yatabare.
EN ÇOK YEMEK YİYEN: Tabii ki ben.
EN ÇOK KONUŞAN: Özer Hurmacı.
EN AZ KONUŞAN: Musa Nizam.
EN İYİ GİYİNEN: 3 isim söyleyeceğim, Erkan Zengin, Stefan M’bia ve ben.
EN GADDAR: Aykut Demir. Antrenmanda olsun, maçta olsun çok tehlikeli bir oyuncu. İkili mücadelelerde çok sert, ben bu tip oyuncuları sevsem bazen gerçekten aşırı sert müdahaleleri olabiliyor.
EN YUMUŞAK: Özer, çünkü çok teknik bir oyuncu.
EN SEVDİĞİ YEMEK: Saman kebabı.
EN SEVDİĞİ FİLM: American History X (geçmişin gölgesinde)
EN BEĞENDİĞİ AKTÖR: Bu soruya cevap vermek zor ama Denzel Washington’ı beğenirim.
EN BEĞENDİĞİ ŞARKICI: Michael Jackson.
EN BEĞENDİĞİ ŞEHİR: Miami.
FUTBOLDAN KAZANDIĞI İLK PARA: Kendime bir araba almıştım, daha sonra da kendime ve aileme birer ev aldım.
MESLEK: Hiç düşünmedim aslında, bilmiyorum. Herhalde kendi şehrimde arkadaşlarımla bir şeyler yapıyor olurdum.
FUTBOL DIŞINDA NELER YAPIYOR: Video oyunları oynamayı severim. Normalde alışveriş yapmayı da severim ama açıkçası Trabzon’da bu pek olmuyor. Bunun dışında evde vakit geçirmekten hoşlanıyorum.
ZORDA KALDIĞI: 20-21 yaşlarımda Toulouse’da oynarken ciddi anlamda futbolu bırakmayı düşündüm. Çünkü neredeyse hiç forma şansı bulamıyordum. Bir gün ailemin yanına gittim ve Toulouse’a geri dönmek istemediğimi söyledim. Öyle de yaptım ve transferin son günü bir ikinci lig takımına transfer oldum. O gün kendi kendime bir söz verdim; 3 yıl içinde büyük bir futbolcu olamazsam futbolu bırakacaktım. Benim için zor zamanlardı.