Galatasaray’ın şu sıkıntılı günlerde, en büyük şansı, ligde dokuz maçtır kaybeden, adeta futbol oynamayı unutan Elazığspor’un rakip olarak karşısına çıkmasıydı... Allah’ı var, Galatasaray’da bu şansı erken ve iyi değerlendirdi...
Daha “dakika bir, gol bir” pozisyonunda, Burak Yılmaz’ın taca gitmekte olan bir topu ısrarla kovalaması, çıkmasını engellemesi, o topun önce Drogba, sonra Selçuk’un kafasıyla buluşması, Galatasaray’a saniyelerle sayılacak çok erken bir gol getirdi...
“Kötüsü ne” derseniz... Yenilgiyi alışkanlık haline getirmiş bir takım karşısında, daha ilk dakikalarda iki farklı öne geçmişken, sezonun gol rekoru olabilecek bir maçı yakalamışken, atabileceğin enaz golü atıp, sahadan ayrılmak, Galatasaray’da sorunun “savunmadan çok hücumda” olduğunu birkez daha gösterdi...
Ben de merak ediyorum; Galatasaray’da sorumluluk taşıyanlar şampiyonluğa ne kadar inanıyorlar... Drogba, gazete haberlerine göre “mutsuzum” derken, Sneijder bir maç oynayıp beş maç yatarken, Mancini, her maçta ayrı bir onbirle sahaya çıkarken, takım içindeki dostluk, arkadaşlık, dayanışma duyguları “dip” yapmışken, Galatasaraylı bu şampiyonluğa acaba ne kadar inanıyor... Benim için önemli olan budur... Dokuz puan fark değil... (Şansal Büyüka / Milliyet)
Galatasaray Teknik Direktörü Roberto Mancini birkaç haftadır "Takım savunmamızda ve bireysel savunmamızda problemler var" diyordu. Acaba 3-5-2'ye dönmesi bu sebepten miydi, yoksa Salı günkü kritik Juventus maçının provası mıydı? Çünkü Juventus genelde üçlü defans oynayan bir takım.
Galatasaray'ın Kasımpaşa maçından sonra acil üç puana ihtiyacı vardı. Aynı zamanda da Salı günü Şampiyonlar Ligi'nde oynanacak zorlu Juventus maçı öncesi bulunabilecek en rahat takım gibi gözüküyordu Elazığspor.
Galatasaray buna karşılık çabuk çıkarak kontaratak denedi. Üç, dört pozisyondan faydalanamadılar, birkaç tane son pastaki başarısızlıktan dolaylı da farkı açamadılar. Ama kötü gidişata 'dur' demek için ilk yarıda kalan 4 maçı kazanmak zorunda olduğunu bilen Galatasaray ilk sınavını geçti.
Oyun oynanırken hem bizde hem de Elazığsporlu oyuncularda hiç puan alma umudu yoktu. Eğer devre arasında iyi transfer yapmazlarsa işleri çok zor görünüyor. (Rıdvan Dilmen / Sabah)
Hamit Altıntop, Milli Takım'ın Hiddink döneminde Azerbaycan'a kaybettiği maçtan sonra şöyle söylemişti: "Başarı için beraber çalışmamız, beraber hareket etmemiz gerekir. Bunu herkes kendi kafasına sokmalı. Bazı şeyler sadece yetenekle olmaz. Sahada ve idmanlarda disiplinli olmak gerekir."
G.Saray'ın uzun bir aradan sonra Elazığ karşısında takım olarak mücadele ettiğini gördük. Rakip ligde sonuncu, alınan galibiyeti büyütmemek gerekir ancak üç puan Juventus maçı öncesi özlenen morali getirdi.
Galatasaray için en pozitif olay Muslera'nın kaleye dönüşüydü. Çünkü Muslera oynadığında takım geriye paslarda tedirginlik yaşamıyor. Muslera'nın varlığı G.Saraylı oyuncuların güvenle oynamasını sağlarken belki de Mancini aynı güvenle 3-5-2'yi denedi ve başarılı oldu.
Bu sistemi rakibe göre G.Saray oynayacaktır. Çünkü sistem sayesinde Galatasaraylı oyuncular birbirlerine yakın oynarken rakibe boş alan vermediler. Top rakipteyken hemen pres yaptılar. En önemlisi enerjilerini ekonomik kullanıp diri kaldılar ve hücuma daha çabuk çıktılar. (Levent Tüzemen / Sabah)
Mancini problemin savunmada ya da yenilenlerde olduğunu düşünüyor. Yanılıyor. Sorun atılamayanlarda. Hücum gücünün kullanılamamasında.
Rakibin gücü ne olursa olsun pozisyon vermeden de maçı tamamlamayı başarılar. Yani kalede Muslera mı var başkası mı hiç fark edilmedi. Bu kuşkusuz sevinilecek bir şey. Ancak asıl sorun çözülemedi yine.
Bu oyun sistemini muhtemelen Sneijder’i düşleyerek sahaya sürdü. Melo, Yekta’nın yerinde olacak. Sneijder Selçuk’un, Selçuk da Melo’nun. Hollandalı’nın hücum gücünden ve Melo’nun savunma bilgisinden yararlanarak işi halledebileceğini düşünüyor. Ama 10 numara ne kadar hazır?
Juventus karşısında bu kanat oyuncularıyla bu işi yapmak hiç kolay değil. Ama Melo Yekta’nın pozisyonunda ortadaki stopere daha iyi bir destek verip iki kenardaki stoperleri Riera ve Eboue’yi ileri itmek konusunda başarılı olmazlarsa iş zor. Bu tip bir oyunda sorun çıkar. (Mehmet Demirkol / Fanatik)
Bu kadar erken gelen gollerin ardından Galatasaray’ın farka gitmesi beklenirdi ama tam tersine sanki çok sert biçimde fren yapıp batağa saplanmış bir araba gibi kaldı.
Eh, Juventus mazereti nedeniyle bunu bir yere kadar kabullenmek mümkün olabilirdi ama kalan süre içinde rakip kaledeki tek pozisyonun köşe atışından gelen topa vurulan kafanın direkle kaleci arasında kalışı olması da görmezden gelinemeyecek bir kısırlıktı.
Doğrusu böyle bir durumda başka takım Cim Bom’u kolaylıkla cezalandırabilirdi ama Elazığspor pek o kıvamda değildi. 45 dakikada rakip kale için en küçük bir tehdit bile oluşturamadılar.
Üç puanın bu kadar kolay kazanıldığı bir maçın ardından elbette ki kahırlı birşeyler söylemenin anlamı yok ama geride kalan 80 dakikalık bölümü unutabilmek de kolay değil. İlle de iyi birşey bulmak istersek, Sarı Kırmızılı takımın gol yememiş olmasını not edelim ve en iyisi, unutalım gitsin bu maçı! (Ahmet Çakır / Zaman)