Bir gol hikâyesi

Bir gol hikâyesi
Gerek Hasan’ın röveşatasındaki yeteneği, gerekse taç organizasyonundaki zekâyı görmezden gelmeden, maçın kaderini tayin eden ilk golün hikâyesini Galatasaray’ın sol savunma aksaklığından başlatacağım izninizle...

Zira Orduspor bence maçın da gidişatını belirleyen ilk yarım saat içinde şutlardaki 4-0’lık üstünlüğünün tamamını sağından geliştirdiği hücumlarla buldu. Galatasaray’ın sol savunması kabaca 3 adamdan oluşuyor: Sol stoper Cris, sol bek Hakan ve sol açık Amrabat... Ve bu üç adam henüz birbirlerini neredeyse ismen tanıyorlar! Hakan maçlara çıkarken ne yanındaki stoperi, ne de önündeki açığı ezberden bilmiyor; oysa meslektaşı Eboue (Semih ve Hamit alışkanlığı nedeniyle) bu konuda çok şanslı... Golde de, özellikle taçın atıldığı anda Galatasaray’ın sol savunma şaşkınlığı/uyumsuzluğu çok bariz...

Bugün Galatasaray’ın sol savunma sorununu Amrabat özelinde okuyanlar çok olacaktır muhakkak. Haklılık payları da kısmen vardır. Amrabat’ın, Kayseri ve Fas’ta (yani 4-3-3’te) sol açık olmakla, Galatasaray’da (4-4-2’de) sol açık olmak arasındaki ayrımı anlaması gerek. Eğer dörtlü bir orta sahanın kenarıysanız savunma sorumluluğunuz daha fazla. Çünkü burada arkanızı toplayacak iki değil, tek bir adam var.

Tabii ki soldan yenen bir gol sadece sol kenar adamlarının meselesi de değil. Hasan’a yapılan ortayı karşılamaya giden Cris’in kollarını arkada bağlaması, golün bir başka enteresan detayı. Öncelikle şunu belirteyim, bunu sadece Cris değil, Marcelo da, Evra da yapıyor. Ve bana sorarsanız, pek de iyi yapmıyorlar. Çünkü bir futbolcunun oyun esnasında (hatta sıradan bir insanın yürürken dahi) kollarını arkada bağlaması ciddi koordinasyon sorunu doğuruyor. Üstelik topun önünde oluşturduğunuz alanı da daraltıyor. Belki meşin yuvarlağın kolunuza çarpıp istemeden bir penaltıya sebebiyet verme ihtimalini sıfırlıyor, ama zaten futbol kuralları bilinçsiz çarpmaları cezalandırmıyor ki! Sırf hakemin yanlış anlama ihtimaline karşılık kolları arkada bağlamak bana çok lüzumsuz geliyor.

Goldeki bence son enteresan detay da Muslera’nın çok yavaş gelen topa uçarak uzanmaya çalışması... Oysa o kadar yavaş gelen topa Muslera belki koşarak gitse yetişecek! Benzer yorumu Hakan Şükür, Elmander’in Cenk’e attığı vole golü için de yapmış. Cenk topa atlamayıp ayağıyla vurmayı düşünse çok rahatlıkla kurtaracak belki o şutu... Tabii ki saliseler içinde kalecilerin her kararı doğru vermesi zor, üstelik “kas hafızaları”  belli ki ayakla ilgili kararları vermelerine de engel oluyor. Ama bu goller de bir maçın sonucunu belirliyor işte.