Yağmurla gelen mutluluk...

Yağmurla gelen mutluluk...
Çeklerle oynadığımız maçın ilk yarısına dair söylenecek tek kelime yok... Ne yaptığını bilmeyen, kapanamayan, açılamayan, ürkekliğini üzerinden atamayan bir milli takım. Karşısında ise ne yapacağını adeta ezberlemiş, neredeyse tıkır tıkır oynayan ama bir o kadar da kontrolü elinden bırakmayan bir rakip... Ve ilk yarı skoru aleyhimize 1-0...

İkinci yarı yağmur başlıyor. Aklıma İsviçre maçı geliyor. Bu sefer daha bereketli, daha becerikli, daha ne yaptığını bilen bir milli takım.
 
İkinci yarının ilk 10 dakikasını geçtiğimizde top yapan, orta sahada oyun kurabilen, pozisyon bulan, sağdan solan gelen bir milli takım.
Hem izliyorum, hem yazıyorum.
Aklımdan şu geçiyor:
Neden ilk yarı böyle oynamadık. Neden?
Ya atamazsak ve maç bu skorla biterse yazık olmayacak mı diyorum kendi kendime...
Ah, ahhh...
İkinci yarıya Sabri’yle başlayan Fatih hocanın acaba ilk yarıda aklından neler geçiyordu.
Ya kaybedersek...
Buz kesmiş gibi maç izliyorum.
Aklım hep yağmurda...
Ne olur dinmesin... Hep yağsın...
 
Ne olurdu Fatih hoca maça Sabri’yle başlasa, Kazım'la başlasa veya yağmur 1 saat önce yağmaya başlasa...
 
Devre arasında farklı duygular-düşünceler içerisindeyim... Fatih hoca acaba ikinci yarıya nasıl başlayacak, bu maç döner mi? Döner dönmesine de doğruları yaparsan döner diyorum kendi kendime...

İkinci yarının başlamasıyla yine yazmaya başlıyorum.
Yazının başlığı bile hazır...
Kazanacağız diyorum kendi kendime...
Başlık, “Yağmurla gelen mutluluk” olacak.

Ama ya kaybedersek...
Yağmurla gelen hüzünü yaşayacağız.

Dakika 60...
Jan Koller Volkan’la karşı karşıya ve dışarı atıyor.
Dakika 62...
2-0 oldu...

Fatih hocanın ikinci yarının başlamasıyla birlikte planları tuttu gözükürken, hesapta olmayan 2. gol, herşeyi altüst etti görünüyor.

Yağmur mu dindi anlayamadım?
İkinci yarının başında yağmurla gelen umutlar, 15 dakika sürdü.
Umutlar yerini hüzünü bırakıyor.

Olmamalıydı, hele böyle hiç olmamalıydı dediğim anda dakika 75 ve 2-1 oluyor...

Hem seviniyorum hem ah çekiyorum...

Ah ilk yarı, ah...

Sonra başlıyoruz Çeklerin kalesini dövmeye. Bir kere daha indirebilsek kalelerini..

Heyecan, adrenalin had safhada...
Hop oturup hop kalkıyorum seyrederken...
Eğer bu maç böyle biterse ve dönüş yoluna geçersek bir tek diyeceğim var Fatih hocaya...
“Olmadı Fatih hoca”.

Dakikalar artık azalıyor.
Bir gözüm tv’de, bir gözüm pc’de...

Ve gooooooooolllll... Haykırıyorum....
Hayal gerçeğe dönüştü bir anda, umutlar yeşerdi yine...

Nasıl bir dünyadır bu, nasıl duygular bunlar...
Ah ilk yarı ah...
Ah Fatih hoca diye geçirirken içimden...

"Nihaaaaaaaaaaaaaaaaaaaattttttttt......."
 
Bitti bu iş...
Bitirdik....
Ama zor oldu, öyle böyle zor olmadı...

Yazının başlığı kesinleşti.
"Yağmurla gelen mutluluk..."

Aman...
Bitti zannederken, Volkan atıldı...
Şimdi ne olacak...
Ya bir gol yersek...

Maç penaltılara giderse, kaleye kim geçecek.
Oyuncu değiştirme hakkımız da yok...

Ama bitti. Bitti işte...
Yağmurla gelen mutluluk bu işte...
Herşeye rağmen bu...
 
Erdem EROL
Ligtv.com.tr
Haber Müdürü