"Top böyle istedi"

"Top böyle istedi"
Sanırım modern zamanlarda futbolcular haricindeki etkenlerin sonuca bu kadar tesir ettiği başka bir Dünya Kupası olmadı.

 
Hollanda Japonya’dan, Yunanistan Nijerya’dan, Amerika İngiltere’den top yardımıyla puanlar aldılar. Alman Klose ve Şilili Estrada’nın gördüğü hatalı kırmızı kartlar, Lampard’ın sayılmayan golü ve Tevez’in ofsaytı neticelere direkt etki etti. Dün de hem Muntari’nin hem de Forlan’ın gollerinde topun havada yaptığı yön değişiklikleri inanılmaz... Eğer takımlar biraz şanslıysa, kırk yılda bir hakem veya Jabulani neticeyi belirlemediyse, bu kez de milletler arası turnuva futbolunun yeni dinamikleri devreye giriyor. 
 
Bir açıdan dün oynanan iki çeyrek final maçının birbirinden çok büyük bir farkı yok: Hollanda’nın kalecisinin+geri dörtlüsünün(+Mathijsen’ın) Brezilya pasaportları olsaydı, muhtemelen Dunga hiçbirini 30 kişilik geniş kadrosuna bile davet etmezdi. Sağ açık Alves’in Kuyt’tan, Kaka’nın Sneijder’den, Fabiano’nun da Van Persie’den eksikleri yok, belki fazlaları var. Benzer bir fark, bu turnuvadaki (Essien’siz, yarımşar Muntari ve Appiah’lı) Gana’yla Uruguay kadroları arasında da söz konusu. Ama milletler arası müsabaka takvimi daraldıkça, maç kazanma formülü de değişti: Kulüp takımı havası olanların bir küçük avantajı var; hele uzaktan şutlar, kenar ortaları veya duran toplarla skoru yakalayabilenler eliminasyon maçlarında iki kat daha şanslı oluyorlar.
 
Dün Hollanda kenar ortalarıyla ikiyi buldu ve yarı final biletini kazandı. Gana ve Uruguay uzaktan şutlarla birer gol attılar, Afrikalılar’ın penaltı kazandığı pozisyon da bir duran toptan geldi. Gönül, bir Afrikalı’nın Dünya Kupası’nda yarı final oynamasını isterdi ama Abreu böyle istedi, Panenka böyle istedi, top böyle istedi...