O bir "HAKEM" !..

O bir "HAKEM" !..
Tozlu topraklı sahalardan başlayan süreçte Türk futboluna tam 20 yıl emek vermiş bir isim. Türk futbolunun son çeyrek yüzyılda yaşadıklarına, kaydettiği aşamalara, seviçlerine-hüzünlerine, yeri gelmiş kavgasına, yeri gelmiş mutluluk gözyaşlarına şahitlik yapmış ve futbol dünyasının içerisinde aktif olarak yeralmış bir isim.
Hedefleri adına şanslı bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş diyebiliririz. 19 yaşında gönül verdiği hakemliğe başlamış. Aynı zamanda babasının izinden gitmiş ve o da beden eğitimi öğretmeni olmuş. Bir eğitimci ve öğretmen... Yıllarca hedef koymuş önüne... Tam 20 yıl boyunca hedefleri doğrultusunda adım adım ilerlemiş, basamak basamak yükselmiş...
 
Kısacası oda hepimiz gibi bir insan... Onun da duyguları, özlemleri, mutlulukları, endişeleri, yani bir insanın hayatı boyunca karşılaşacağı ne varsa, aynı duygularla ve gerçeklerle yaşayan bir insan... 39 yaşında... Evli ve 2 kız çocuğu babası...
 
Amma velakin konuya farklı açılardan bakmakta mümkün !...
O bir hakem...
FIFA kokartlı hakemlerimizden...
Aynı zamanda Türkiye Faal Futbol Hakemleri  ve Gözlemcileri Derneği Genel Başkanı...

Zaman zaman yanlız adam... Zaman zaman binlerce kalabalığın öfkesini kustuğu bir kişilik...
Hani derlerya gelenin vurduğu, gidenin vurduğu misali... Ne yapsa herkese yaranamayan,  ama işinin kanunları gereği kimseye yaranması gerekmeyen bir camianın ferdi...

O futbol sahasının çizgileri içerisinde maç boyunca tek başına... 22 kişiden oluşan 2 takım ki kazanmak için canını dişine takmış, kenarda teknik heyet ve yedek futbolcular, saha çizgilerinin hemen dışında medya ordusu, kameralar, tribünlerde binlerce insan...

Cebinde sarı kırımızı renklerden oluşan 2 tane kartı ve birde düdüğü var.
Ama asıl olması gereken, anlık karar verme yeteneği, ciddiyeti, babacanlığı, zaman zaman affediciliği, zaman zaman cezalandırıcı özellikleriyle, futbolun can alıcı noktasının baş mimarı...

FIFA kokartlı hakemlerimizden ve Faal Futbol Hakemleri Gözlemcileri Derneği Genel Başkanı Selçuk Dereli ile Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol’un, içinde hayatın olduğu, farklı bakış açıları ve gerçeklerin olduğu bir röportaj...
 
 
“ÇOCUKLUK HAYALLERİMİ GERÇEKLEŞTİRDİM”
-Kaç yaşındasınız?
39 yaşındayım.
 
-Nerede doğdunuz, nerelisiniz?
Kahramanmaraşlıyım. Kahramanmaraş’ın Andırın ilçesinde dünyaya geldim. Annem, babam, hepsi Maraşlı.
 
-Çocukluk çağlarında herkesin büyüyünce ne olacağına dair hayalleri vardır. Siz çocukluğunuzda ne hayal ediyordunuz?
Babam beden eğitimi öğretmeniydi. Ben de beden eğitimi öğretmeni olmayı çok istemiştim. Oldum da nitekim. Futbol da oynadım küçüklüğümde. Daha sonra yaş ilerledikçe, insanlar belirli hedefler koyuyorlar önlerine. Üniversiteye başlamadan önce lise son sınıfta beden eğitimi öğretmenim beni hakemlik kursuna yönlendirdi. Hakemliğe bu şekilde girdik.

-Yani çocukluğunuzdaki hayalleriniz doğrultusunda şanslı bir gençlik dönemi geçirdiniz.
Evet.

-Mutlu musunuz hocam?
Çok mutluyum. Hem beden eğitimi öğretmeni olmaktan hem hakem olmaktan çok mutluyum.

-Bir an gelir ve bazen insan “Ah keşke başka bir iş yapsaydım” der. Hiç pişman olduğunuz anlar oldu mu?
İnsan işini sevmiyorsa başarılı olamaz. Her işin zor yönleri vardır. Ama seviyorsanız, çalışıp, başarılı olmak için, o işi yapmak için yola devam edersiniz.

-Hakemliğe kaç yılında başladınız?
1988-1989 sezonunda.

“HEDEFİM BÜYÜK BİR FİNAL, BUNU BAŞARACAĞIM”
-Dış saha dediğimiz, amatör maçların oynandığı o yıllarda tozlu topraklı, yağmurlu, çamurlu sahalarda başladınız.
Evet. Ama hala biz amatör maçlara çıkıyoruz zaman zaman. Ama tabii ilk o saydığınız sahalarda il hakemi olarak başlıyorsunuz. Belli bir çizgiyi, performansı yakalayabilmek için o devrelerden geçmek zorundasınız.

-O saydığım sahalarla şimdi ki sahaların hiç alakası yok tabi. Şöyle bir geriye dönüp baktığınız zaman “Nereden nereye gelmişiz” diyorsunuz değil mi?
Tabi tabi söylüyorum. Bakıyorum Ankara’da dış sahalar bundan 2-3 yıl öncesine kadar topraktı, şimdi halı saha oldu. Futbol ülkemizde gelişiyor, bu tartışmasız. Geriye doğru bakınca 20 yıl olmuş. Saha bakımından, futbol kültürü açısından tabii ki bazı eksiklikler vardı.

-20 yıl boyunca, sürekli hedefler koydunuz önünüze mutlaka. Her geçen yıl hedefler de büyüdü mutlaka. İlk yıllardaki hedefleriniz, özlemleriniz nelerdi? Bugün için “Evet ben hedeflediğim yere geldim” diyor musunuz, yoksa daha epeyce yol var mı?
Bir işe başladığınız zaman mutlaka bir hedef koymanız gerekiyor. Zaman geçtikçe de bu hedeflerde değişiklik oluyor ama benim hedefim hep şuydu: Dünyanın en zorlu müsabakasını yönetmek. Bu nedir? Bu, Dünya Kupası finali, Avrupa Şampiyonası finali, Şampiyonlar Ligi finalidir. Her hakemin bir hedefi vardır ve genelde hakemlerin hedefleri bu yöndedir. Benim de hedefim bu. Hedeflediğim noktaya henüz gelmedim. Ama gelmek için çalışıyorum. İnanıyorum bunu da başaracağım.

“BİZDE HERKES HAKEM!!!”
-Hakem olmak nasıl bir duygu ve düşünce silsilesi yaşatıyor beyninizde?
Toplumun içerisinde gezdiğiniz zaman bakıyorsunuz birçok hakem var. Herkes hakem. Yani insanlar öyle bir konuşuyor ki öyle yorumlar yapıyor ki sanki biz çok fazla bu işi bilmiyoruz, onlar biliyorlar. Bu da toplumumuzun futbola bakış açısını, futbola ilgisini gösteriyor. Bu anlamda kendimizi şanslı hissediyoruz. Ama gerçekten zor bir iş. Çünkü hareketli bir ortamda, milyonların ilgi gösterdiği bir ortamda anında karar veriyorsunuz. İlginin çok fazla olduğu yerde zaman zaman eleştiriler de olabiliyor. Eleştiriye karşı değiliz, eleştiri mutlaka olacak. Ama dozunun kaçtığı oluyor. Onun dışında ben zaman zaman bazı pilotlarla karşılaştım, konuştum. İşte dünyanın en zor işi hangileri, farklı meslekten insanlarla konuştum. Hepsi şunda hem fikir, hakemliğin çok zor olduğuna inanıyorlar.
 
-90 dakika boyunca nasıl bir anlık karar verme mekanizmasıdır? Bazı pozisyonlar 1 saniye kadar bile değil. Onları gözlemleme ve karar  verme yeteneği, sonradan kazanılan bir özellik mi, yoksa insanın yaradılışında varolan ama üzerine katılarak gelinen bir nokta mı hakemlik?
Hakemin dikkatinin çok iyi olması lazım. Çok iyi konsantre olmalı. Sürat ve intikalinin, çabuk karar verebilme yeteneğinin çok iyi olması lazım. Bunlar tabi doğuştan olması gereken özellikler. Hakemin eğitimleriyle geliştirebileceği yönler de var. Ama söylediğiniz gibi toptan ve bölgeden, saniyenin onda biri zamanda gözünüzü ayırın pozisyonu kaçırırsınız. 90 içerisinde o yoğun ortamda, müsabaka anında ve üst düzey sporcuların mücadele ettiği, 22 tane sporcunun mücadele ettiği bir sahada, bir an olsun o müsabakanın yoğunluğundan, pozisyonlarından gözünüzü ayıramazsınız.
 
“BU SENEKİ KAMP GİBİSİNİ GÖRMEDİM”
-En son Eskişehirspor-Boluspor Bank Asya Play Off final maçınızı seyrettim. Daha 1. dakika dolmamıştı, bir kırmızı kart çıkarttınız. Maçın ilk saniyesinden son saniyesine kadar ne minimumda ne optimumda, maksimum düzeyde performans ve dikkat sergilemeniz gerekiyor. Bunu yapabilmek için o 90 dakikanın öncesinde, psikolojik olarak, beyin olarak çok sağlıklı yaşamış olmanız lazım. Sorunlarınızı veya sıkıntılarınızı aşmış olmanız lazım. Aşamadıysanız -ki hayatın içerisinde bunlar var- bir kenara bırakmış olmanız lazım. Üst düzey bir hakemsiniz, Avrupa'da birebir bir çok hakem tanıyorsunuz. Türkiye ve Avrupa'ya baktığınız zaman, siz o haftayı nasıl geçiriyorsunuz, Avrupalı meslektaşlarınız nasıl geçiriyor, size ve Avrupalı hakemlere sunulan imkanlar arasında dengesizlik var mı?
Futbolda 5 yıldızlı sayılan ülkelerin hakemlerinin yapmış olduğu eğitimlerde ve sohbetlerimizde neler yaptıklarını soruyorum. Ülkemizin hakemlik eğitimi ve malzeme anlamında o ülkelerden hiçbir eksiği yok. En son yaptığımız seminer ve kamp programında da üst düzey bir program yaşadık, gördük. Bizlere tıbbi imkanlar sundular. Bildiğiniz gibi hakemler check-up’tan geçtiler. Biz zaten sağlık raporları alıyorduk ama bu gerçekten çok farklı bir olaydı. Kendimizi daha profesyonel ve değerli hissediyoruz bunlar olunca. Son derece mutlu olduk. 15 gün süren bir kamp dönemi yaşadık ve ben 20 yıllık hakemliğimde 15 gün süren bir kamp dönemi görmedim. Kampın yapıldığı yer de çok güzeldi. İnanıyorum, her geçen süreçte de bunların üzerine eklemeye devam edeceğiz.
 
“UD, GİTAR VE BAĞLAMA ÇALARIM”
-Biraz hakemlikten uzaklaşalım ve hayata uzanalım. Selçuk Dereli neler yapıyor, nasıl yaşıyor?
Bir defa çok mutluyum, iyi bir ailem var. Sevgili eşim ve 2 tane kızım. Beste 11 yaşında, Duygu 6 yaşında. Çok mutluyuz. Tabii ki benim hakemlikden dolayı zaman zaman onların yanında olamamam onları üzse de hakemlik sürecimde hep yanımdalar. En büyük destekçim sevgili eşim. Ankara’da yaşıyoruz. Eşim de çalışıyor, kendisi bankacı. Hobilerim var. Müzikle ilgilenmeyi çok seviyorum.
 
-Müzikle ilgilenmek derken, dinlemek mi yoksa dinlemenin ötesinde mi?
Ses eğitimi aldım, bir kaç tane enstrüman çalabiliyorum. Ortaokul-lise yıllarında ud ve gitar kursu almıştım. Sonra bağlama çalmayı öğrendim. Vurmalı çalgılara da ilgim var. Ama onlar hobi olarak kaldı. Çok yoğun insanların hobileri olmalı. Yaptıkları işlerden zaman zaman uzaklaşmayı ve tekrar kafayı yenilemek, yoğunluktan uzaklaşmak için son derece önemli. Toprakla uğraşmayı çok seviyorum. Ankara’da küçük bir bahçemiz var, zaman eşim ve çocuklarım gidiyoruz ve bahçeyle ilgileniyoruz. Hayvanları çok seviyorum. Bir köpeğimiz var. Ailemle birlikte olmayı çok seviyorum.

-Yani normal bir insan gibi yaşıyorsunuz?
Gayet tabi.

“BAZEN ELEŞTİRİNİN DOZU KAÇIYOR”
-Normal bir insan gibi yaşıyorsunuz dedim, evet dediniz. Ama bazen aşırı tepkiler alıyorsunuz. Peki zaman zaman hiç “Ya bu insanlar bu tepkileri bana gösterirken benim insan olduğumu düşünmüyorlar mı, beni farklı bir varlık olarak mı görüyorlar?” şeklinde düşünceler oluşuyor mu kafanızda?
Tabii ki. Adı üstünde; taraflar. Taraftarlar bazen objektif düşünemiyorlar. Malesef bu zaman zaman böyle oluyor. Ben gözlemlerken o eleştirilere baktığımda şunu görüyorum, dozun kaçtığı oluyor. Tabi bizi üzen şey bu dozların iyi ayarlanmaması. Yoksa insanlar verdiğimiz bir kararı kendilerine göre, bir penaltı veya bir serbest vuruş olup olmadığıyla ilgili yorum yapsa biz buna üzülmeyiz, onların bakış açısıdır, bizler de bunu gözlemleriz. Gerçekten hatamız varsa oradan bile mesaj alırız. Çünkü insanların farklı bakış açıları da sizi yönlendirebilir. Dolayısıyla zaman zaman üzülüyoruz tabi dozun kaçmasından dolayı.
 
 
“ÖĞRENCİLERİM DE EŞİM DE BENİ ELEŞTİREBİLİYOR”
-Beden eğitimi öğretmenisiniz ve mesleğinizi yapıyorsunuz. Diyelim ki bir maçınızdan sonra pazar gecesi televizyonlar, pazartesi sabahı gazeteler kaynıyor. Ve pazartesi günü okula gitmemek gibi bir hakka sahip değilsiniz. Bakışlar hep sizin üstünüzde oluyor. Öğrencileriniz var, onların içinde de taraf olanlar  var, onlar da taraftar!
Evet var ama insanlar beni tanıdıkça fikirleri, düşünceleri değişiyor. Bizim de işte buna ihtiyacımız var. Bugün burada bu diyalogları sizinle yaşarken, insanlar mutlaka bunu okuduklarında onlar da benim kişiliğimle ilgili, genel yapımla ilgili, düşüncelerimle ilgili  fikir sahibi olacaklar. Ben bu anlamda camia olarak teşekkür ediyorum. Başta TFF ve MHK başkanımız olmak üzere ve kurul üyeleride bu düşünceledeler. Onlar da buna sıcak bakıyorlar. Ben teşekkür ediyorum onların imkan tanımalarına. Şimdi öğrenciler beni yakından tanıdıkları için, “Ya hocam işte ben katılmıyorum” gibi şeyler söyleyebiliyorlar. Ama hiçbir zaman yıkıcı, yaralayıcı olmuyorlar.

-Kendilerini ifade etmeleri bunu söyleyebilmeleri çok güzel ama öğrencilerinizin.
Tabii ki. Benim eşim eve gittiğim zaman,”Selçuk, ben katılmıyorum” diyebiliyor. Bu son derece doğal.. Ve bizim buna açık olmamız gerekiyor, açık olmamız lazım. Olmazsak kendimizi geliştiremeyiz.

-Öğrencileriniz veya eşiniz düşüncelerini dile getiriyorlar ve siz üzülmüyorsunuz?
Onların eleştirilerinden hiç üzüntü duymuyorum. Sadece şu üzebilir bizi, hata yapmış olmak. Kim hata yapmak ister ki? Ben de televizyonda izlediğim zaman hata yaptığımı görüyorum. Her insan gibi, bu son derece doğal. Ama öğrencilerimle kesinlikle kırıcı bir diyalog yaşanmıyor. Çünkü beni tanıyorlar. Tanıdığınız insanla ilgili bir fikriniz, bir düşünceniz vardır.

“ÖĞRENCİLERİMİ HAKEMLİĞE YÖNLENDİRDİM”
-Okulda sınıflar arası futbol turnuvası yapılyordur herhalde?
Evet yapıyoruz.

-Orada koç mu oluyorsunuz, hakem mi?
Ben öğrencilerimi çok seviyorum, dünyaya bir daha gelsem kesinlikle yine öğretmen olmak isterim. Çünkü çok onur verici bir iş yapıyoruz, onların eğitimi için katkıda bulunuyoruz, onlara yön veriyoruz, yönlendiriyoruz. Bir çok öğrencim hakem oldu. Ben Erzincan’da Endüstri Meslek Lisesi’nde görev yaptım, biliyorsunuz meslek liselerinden mezun olanlar genellikle meslek yüksek okullarına giderler, benim öğrencilerimden 15 tanesi futbol hakemi, 15 tanesi beden eğitimi ve spor yüksek okulunu kazandı. Onları yönlendirdim.

“SPOR KÜLTÜRÜMÜZ YÜKSELİYOR”
-Öğrencilerinizin bir çoğu da eğitimli taraftar değil mi hocam? Eğitimli bir hakem, eğitimli bir futbolcu, ama eleştiri mekanizması asıl tribünde, ekran başında ve sokakta insanlar arasında yapılıyor. Asıl bu insanların eiğitimli olması gerekiyor ve siz bir eğitmensiniz, öğretmensiniz.
Ben derslerimde iyi bir taraftar nasıl olunur gibi şeylere de yer veriyorum. Zaten öğrencilerim mesela şahsımla ilgili çok acımasız bir eleştiri olduğu zaman kızıyorlar, onları eleştiriyorlar. “Böyle bir şey olamaz, nasıl bunu yapıyorlar” diyorlar, üzülüyorlar. Çünkü onlar da gözlemliyor, sizi tanıyor, onlar da maçı izliyor. Fikirleri ve düşünceleri var. Ülkemizde spor kültürünün zaman zaman eskiye oranla yükseldiğini görüyorum. Başarı geldikçe bu daha da artacak, ben buna inanıyorum.

“TOPLUM SPOR YAPMALI”
-İlgi artıyor, başarı geliyor, uluslararası arenada iyi işler yapıyoruz, zaman zaman da farklı grafikler sergiliyoruz ama sporun ahlakı, etiğini halka yansıtmakta geri mi kalıyoruz? Bunları hep son plana mı bırakmışız?
Futbol asla sadece futbol değildir. Futbolun ekonomik boyutu var, toplumsal süreci var. Hepsini bir arada tutmak lazım. Sporu, futbolu toplumdan ayırt etmek mümkün mü? Tribünde taraftar olmadan bir futbolun olması mümkün mü? Taraftar çok önemli. Toplumun spora bakışı, iyi bir taraftar nasıl olmalı; bu çok önemli. Ülkemizde malesef şunu gözlemliyorum. Sporu genelde sporcular yapıyor. Bunu topluma yaptırabilirsek, bu çok önemli bir gelişme olur. Bu anlamda da sayın bakanımız Başesgioğlu’nu ziyarete gittiğimizde bu konuda projelerinin olduğunu gördük. Bir spor adamı olarak gerçekten çok sevindim. Bazı açıkta kalan beden eğitimi öğretmenlerinin, bazı spor tesislerinde halkın eğitimiyle ilgili çalışmalar yaptığını ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ilişki içerisinde olacaklarını söylemişti ben çok mutlu oldum. Yani insanlar eleştirirken bilerek eleştirirse, bunu her konu için söylüyorum sadece futbol için değil, her konu için bir gelişme kaydederiz.

-Spor aslında vücudun, düşünme mekanizmasının, beynin tetikleyici noktası.
Kesinlikle.

-Sadece sağlıklı bir beden için değil...
Sağlıklı bir nesil için...

-Sağlıklı beyin için de spor yapmak gerekiyor.
Bu son derece önemli. Örneğin oyun kurallarının bilinmesi için son derece önemli.

-Peki oyun kurallarını biliyor muyuz?
Bilen çok taraftarlar tabii ki var. Ama okumayı sevmiyoruz toplum olarak. Biraz araştırmamız lazım.

-Yani bilgi dünyasına doğru daha yönelmeyi tembellikten istemiyoruz.
Sokakta yürürken insanlar geliyor, benim maçımla ilgili veya bir başka maçla ilgili olarak, “Hocam işte şu pozisyon nasıldı” diye soruyor. Ben biliyorum ki o insanın kural bilgisi yok. Çünkü yaptığı yorumdan bunu çıkarıyorum.

 
“ELEŞTİRİLER ŞİDDETİ ARTTIRICI OLMASIN”
-Ama hocam, burada bir anlamda ben özeleştiri yapacağım ve medyayı da eleştireceğim. Televizyonlarda hakem hocaları, hakem yorumcuları var. Aynı pozisyona biri a, biri b, biri c, biri d diyor. Dolayısıyla insanların aklı karışıyor, öyle bilgileniyor.
Medyada olgun, olumlu düşünceleriyle toplumu bilgilendiren bir kesim de var. Ama zaman zaman medyada yapılan yorumlar halkın kafasını karıştırabiliyor. RTÜK Başkanı Sayın Zahit Akman’ın geçenlerde bir açıklaması oldu. Eleştiriler olsun ama şiddeti artırıcı değil toparlayıcı olsun diye... Bu çok önemli, çünkü orada hakemle ilgili yapılan bir yorum, acımasız bir eleştiri veya kişilik haklarına yapılan bir eleştiri, o arkadaşımızın sıkıntı yaşamasına sebep oluyor. Çünkü biz toplum içinde yaşıyoruz.

“HAKEMLERİN ÇOCUKLARI BİLE OLUMSUZ ETKİLENİYOR”
-Peki böyle durumlarda kendinizi korumasız hissediyor musunuz? Güçsüz demiyorum, korumasız diyorum.
Zaman zaman oluyor. Bununla ilgili sıkıntı yaşayan arkadaşlarımız oldu biliyorsunuz. Günlük hayatında tacize uğrayan arkadaşlarımız oldu. Ailesine sözlü saldırıda bulunulanlar oldu. 6 yaşındaki bir çocuğa sokakta evinin önünde oynarken küfredildi.

-O çocuk 5-6 yaşında böyle bir tacize uğradı. Bundan sonraki gelişme sürecinde neler yaşayacak. O çocuk için babası çok önemli. O çocuğun beyninde neler yaşayacağını, psikolojik olarak nasıl sıkıntı yaşayacağını hiç düşünmüyoruz. Babasının doğru veya yanlış, vermiş olduğu bir karardan ötürü, o çocuktan acısını çıkartmaya çalışıyoruz, biz nasıl bir toplumuz.
Mesela bir hakem arkadaşımızın çocuğu var. Çocuğun öğretmeni babasının ne iş yaptığını bilmiyormuş. Öğretmen, çocuğun soy isimden farkediyor ve “Sen şu hakemin oğlu musun?” dîyor. Çocuk da “Hayır ben onun oğlu değilim” diyor.

-Bu medyaya yansımıştı.
Evet yansımıştı zaten. Yani bu çok üzücü  verici bir dururm, üzüntü verici bir olay.

-O çocuğun babasının ne iş yaptığını söyleyebilmesi, ”Evet ben onun oğluyum” diyebilmesi lazım. Ama dedirtmiyoruz toplum olarak.
O çocuğun babasıyla gurur duyduğuna inanıyorum. Ama toplumda öyle bir duruma gelmişiz ki onu söyleyemiyor. Bu toplumsal bir problem, o çocuğun problemi değil bence. Sadece onun problemi değil diyeyim daha doğrusu.
 
“İNSANLAR BİZİ TANIMALI”
-Hakem camiası biraz kapalı kutu olarak mı yaşadı? Kendini ifade etmedi veya edemedi veya üst kurullar tarafından mı izin verilmedi? Bırakın halka ulaşmayı, halkın size ulaşmasını bir yana; (ki sinemaya gidiyorsunuz, konsere gidiyorsunuz, halkla içiçe ama ayrı dünyalarda gibi) medyayla bile kopukluğu oldu zaman zaman hakem dünyasının.
Bakın ben şunu çok duydum. Sonradan tanıştığımız insanların bazıları şöyle söyledi, “Hocam sizi tanıdıktan sonra sizinle ilgili fikirlerim, düşüncelerim değişti”.
 
İnsanların tanınması çok önemli. TFF başkanımız sayın Mahmut Özgener de bu konuya çok sıcak bakıyor.
 
Kendisini ziyaret ettiğimizde de bununla ilgili projelerinin olduğunu söyledi. MHK Başkanımız sayın Oğuz Sarvan da bu konuya son derece sıcak. Bu diyalogları yaşamımıza izin veriyorlar. Bu son derece önemli. Tabii ki çok fazla kapalı kalmamak lazım. İnsanlar bizleri diğer yönlerimizle de tanımalı.
 
-Eskiden simsiyah giyiniyordunuz, son yıllarda artık farklı renkli giymeye başladınız.
O da çok iyi oldu. Biliyorsunuz o tek tip renkli kıyafetlerle de ilgili bazı söylemler oluyordu. Şimdi malzeme anlamında da hiçbir sorumunuz yok. TFF her türlü imkanı sağlıyor, kendilerine teşekkür ediyoruz.
 
“MİLLİ MAÇLARIMIZI BİLE HAKEM GÖZÜYLE İZLERİM”
-Milli Takımımızın maçlarını izliyoruz. Ben nasıl izliyorsam Selçuk Dereli de izliyor. Ben gazeteci gözüyle izliyorum, Selçuk Dereli hakem gözüyle izliyor. Milli Takımımızın maçında bir Avrupalı hakem yanlış bir karar verdiği zaman ben tepki gösteriyorum. Eğer hakem yanlış bir karar verdiyse bunun eğrisini doğrusunu biliyor ama Selçuk Dereli de tepki gösteriyor mu?
Ben Avrupa Şampiyonası’nı tribünden izledim. Milli Takımımız gerçekten önemli bir başarı gösterdi. Onları kutluyorum, bütün futbolcuları, teknik heyeti. Tabii ki Milli Takımımızın başarılı olması hepimize gurur veriyor. Ancak biz maçları izlerken bir hakem gibi izliyoruz. Hakem eğer bir hata yapmış olsa bile o hatanın sebebini araştırıyorum. Teknik anlamda da kendimizi geliştirebilmek adına da olabilir diğer anlamda da. Çünkü hakemin olduğu yerde hatalar olacak. Biz özellikle üst düzey hakemlerin yönettiği maçları gözlemlerken onlardan neler görebiliriz, neler yakalayabiliriz diye hakem gözüyle izliyoruz maçları.
 
-Olması gerektiğinden biraz daha ciddiyet çizgisinde izliyorsunuz.
Yani hakem burada neden böyle bir karar verdi gibi değerlendirerek izliyoruz, teknik anlamda değerlendiriyoruz verdiği kararları.
 
-Hakemi izlemeyip, maçı izliyor musunuz hocam?
Bizim öyle bir şansımız yok. Sahanın içinde de bunu yapmamız mümkün değil. Öyle olursa hata yaparız. Maçı izlemeye kalkarsanız, pozisyonları kaçırırsınız. Zaten bu bizde bir alışkanlık olmuş. Televizyonda seyrederken bile gerçekten o duyguyla izliyorsunuz. Hemen orada o an bile orada faul var diye bir fikir oluşacak kafanızda.
 
“HAKEMLER, FUTBOLCULAR, YÖNETİCİLER BİRBİRİNİ DAHA İYİ TANIMALI”
-Hocam arkadaşlarınız var değil mi?
Tabii ki.

-Hangi meslek gurplarınızdan?
Öğretmen, doktor, mühendis...

-Bunu şunun için sordum. Bir hakemle bir yönetici yanyana gözüktüğü zaman kıyamet kopuyor. Ben daha ileri bir noktaya geliyorum. Bir hakemle bir futbolcu arkadaş olamaz mı? Diyelim ki biz çocukluk arkadaşıyız. Siz hakem oldunuz ben futbolcu oldum. Ne olacak, biz görüşmeyecek miyiz yani artık? Biz çocukluk arkadaşıyız. Bunun şiiri de var “Aynı mahallede doğduk, aynı mahllede büyüdük, aynı okula gittik” diye. Ne olacak şimdi, Selçuk Dereli hakem oldu, Erdem Erol futbolcu oldu deyip, sadece telefonla mesajlaşarak bayramımızı mı kutlayacağız yani?
Keşke sizin söylediğiniz gibi olabilse. Ama toplumumuzda malesef bu konular bile çok egzejere ediliyor, farklı yönlere çekiliyor. Bu son derece normal. Sizin düşüncenize ben de katılıyorum. Bizler aynı camianın içerisindeyiz, birbirimizi daha iyi tanımak ve daha iyi anlamamız lazım.

-Hani derlerya hocam, aynı gemideyiz diye.
Aynı geminin içerisindeyiz evet, amacımız futbolun gelişmesi. Bu anlamda toplumsal bir sorun bu.

-Bu dediğim olamadığı gibi, profesyonel futbol dünyasına baktığım zaman, hadi örnek olarak sadece Turkcell Süper Ligi alalım ele. Ki Turkcell Süper Ligi örnek aldığımızda diğer alt liglerin ne kadar facia durumda olduğunu da gözler önüne sereceğim şimdi. Her yeni sezon başlarken Turkcell Süper Lig’de yeralan takımlardan kaç tanesi ciddi anlamda MHK’ye başvurup, “Uygun gördüğünüz bir hakem gelsin, bize yeni kurallarla ilgili bilgi versin” diyor? Ama bir gün bir saatliğine değil, nasıl bir takım sezona hazırlanırken kamplar yapıyorsa, hakemi de 3 gün çağırsalar...
Bunu yapan kulüpler var. Ama yeterli değil, çok az. Çünkü kurallar her sene değişiyor, gelişiyor. O işe vakıf olan bir insanın anlatması bence çok önemli. MHK’ye bağlı çalışan EPA kurulu var. Eğer kulüplerin böyle bir talebi olursa ben inanıyorum mutlaka MHK, TFF gerekli olanakları sağlayacaktır, bu son derece önemli.

“KURALLARI BİLMEYEN FUTBOLCULAR VAR”
-MHK dese ki ey Selçuk Dereli, ey Cüneyt Çakır, ey Özgüç Türkalp bu hafta 2 gün 3’er saatten a kulübüne gidip futbolcularla, yöneticilerle sohbet edeceksiniz. Oyun kurallarını anlatacaksınız ama bu işin altyapısında futbolcuyla hakemi kaynaştırmak da yatıyor dese, hayır mı dersiniz?
Tabiki bu MHK nin kararı olur. Birbirlerini tanımaları anlamında, bence bir zararı olmaz.  Bir de şu var, bunu bile insanlar farklı şekilde değerlendirir mi? Malesef bunları da görüyoruz.

-Ama hocam gölgemizden korkarak hareket edemeyiz ki.
Evet kesinlikle edemeyiz. Mutlaka MHK bunu değerlendirecektir.

-Yani hakem camiasının fanusun dışında çıkması gerekiyor. Bizim de futbolcuların da taraftarın da...
Maçtan sonra futbolcuların şunları konuştuğunu duyuyoruz, biliyoruz. Malesef futbolcuların içinde bile kuralları bilmeyenler oluyor. Yani bunu yaptığı yorumdan hissedebiliyorsunuz, anlıyorsunuz. Veya tavrından kuralı bilmediğini anlıyorsunuz. Takımdaki futbolcuların oyun kurallarına vakıf olması son derece önemli bir avantajdır. Oyun kuralını bilmezseniz nasıl başarılı olacaksınız? Önce oyunun kuralını bilmek zorundayız.

-Oyunun kuralı sadece gol yemememek ve sadece gol atmak olursa, başarıya giden her yol mübah olur o zaman.
Mübah olur. Bir de kurallar sürekli değişiyor. Hemen hemen her sene değişiyor. Bence kulüpler bu anlamda çok ciddi eğitim desteği almalı. Mutlaka TFF’nin bununla ilgili bir düşüncesi vardır, ama kulüpler mutlaka bu kurallarla ilgili çok ciddi bir eğitim almalı. Bu son derece önemli.

TFFHG NE YAPAR?
-Peki, TFF, MHK, Tahkim, PFDK. Bunları biz kamuyounda ciddi anlamda ne iş yaptıkları çok iyi biliyoruz. Ama, başkanı olduğunuz Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği ne yapar, görevleri nedir, işlevi nedir, yükümlülükleri nedir, yaptırımları var mıdır? Varsa nelerin üstünde vardır?
Şimdi biz hakemler derneği olarak sosyal bir örgütüz. Şu anda 7 bin civarında üyemiz var, gözlemciler ve hakemler olmak üzere. Bizler sosyal anlamda projeler üretiriz, içimizdeki çeşitli sorunlar, hakemliğin ve gözlemciliğin gelişimi için neler yapılabilir, projeler üretiriz. Bunları yöneticilerimizle paylaşırız ve bu çerçevede bu düşüncelerimizi tartışarak TFF’ye ileritiriz. Onlardan hakemliğin ve gözlemciliğin gelişimi anlamında o projelere destek vermesini bekleriz. Toplumun hakemlere yaklaşımıyla ilgili projeler üğretiriz.

-Kurum olarak yeterli faaliyet ve projelerde bulunabiliyor musunuz?
Bizim Türkiye genelinde 77 tane şubemiz var. Türkiye’nin en büyük sosyal örgütlerinden bir tanesiyiz. 7 tane şubemiz var, düzeni ve binası olan. Bütün hakem ve gözlemciler eğitimlerini oralarda görüyorlar. Süper Lig hakemleri ayda bir defa belirli merkezlerde toplanıyorlar ama onun dışında illerinde sürekli eğitim görüyorlar. Bu eğitimlerini o binalarda görüyorlar. O tesis o imkanları sağlıyor. İşte nedir, zaman zaman malzeme desteği, eğitim ekipmanları, çok önemli destekler veriliyor. Sürekli irtibat halindeyiz.

- MAÇTA NE YAPIYORDUM?
- KOŞUYORDUN
-Hocam hayat sadece futbol mu? Saha mı tribün mü?
Tabii ki sadece futbol değil. Bir çevremiz, bir ailemiz var.

-2 kızınız var biri 6 diğeri 11 yaşında. 6 yaşındaki kızınız daha hakemliğin ne olduğunu çok iyi bilmiyordur diye düşünüyorum.
Bilmiyor, sorduğu sorulardan da onu anlıyorum.

-Neler soruyor?
Mesela, geçen ben Süper Kupa maçını yönettim. 15 gün kamp döneminden sonra oraya gittim. Tabi özlemle, hasretle izliyor maçı. “Baba o gün maçını seyrettim” dedi. “Peki ben ne yapıyordum?” dedim. “Koşuyordun” dedi. Yani onun algılaması o.

-Hakem kendini tutamayıp futbolcunun üstüne yürüse ne olur?
Öyle bir şey gördünüz mü?

-Ben görmedim ama dünya fıutbolunda olmuştur.
Çok nadir olmuştur. Şimdi bakın bazı futbolcular ben sinirlerime hakim olamadım diyor.

-Peki siz nasıl sinirlerinize hakim olabiliyorsunuz?
Demek ki olunabiliyor. Gerçekten istenirse olunabiliyor. Ben Türkiye’de bir hakemin futbolcuya saldırdığını, ona vurduğu görmedim. Böyle bir şey hoş değil asla da böyle bir şey yapmayız. Bizim aldığımız eğitim, hakemlik kültürü buna asla izin vermez. Ama demek ki bazı futbolcularımız çok iyi hazırlanmıyorlar maça. “Çok sinirlendim, rakip futbolcuya saldırdım” diyor. Bunu seyirciye de yapan futbolcular var. Benim hakem arkadaşıma tribünde 50 bin kişi küfür ediyor zaman zaman, hiç hoş değil bunlar. Artık azalıyor, belli bir sürece girdi ama.

-Azalmaya başladı mı?
İnanıyorum. Görüyoruz zaten bunu. TFF’nin almış olduğu tedbirlerle belli bir şablona girmeye başladı. Ama hiç olmasın istiyoruz. Arsenal-Blackburn maçını izlemeye gittim İngiltere’ye. İnsanlar eşini çocuklarını almış gelmiş maçı izliyor, rakip takım futbolcusu çok güzel bir hareket yaparsa onu alkışlıyor. Bu çok güzel birşey.
 
 
“HAKEM ARKADAŞLARIMIZIN BİLE MAÇINA GİDEMİYORUZ”
-Taraftarlar eşlerini ve çocuklarını almış maça gelmiş. Futbolcuların eşleri de tribünde. Ama hakemlerin eşleri tribünde olmuyor. Futbolcu eşleriyle hakem eşleri tribünde beraber maç izleyebilse keşke.
Şimdi şöyle, hakem maçına eşiyle ailesiyle gidemez. Ama keşke bir gün gelse de tribünde oturup izleyebilse. Bunların hepsi futbola katkı sağlayan şeyler, bunlar olabilmeli, gidip tribünde izleyebilmeli, herhangi bir sorun olmamalı. Ama malesef bu mümkün değil. Bırakın eşinizin ailenizin gelmesini, biz bile gidip herhangi bir arkadaşımızın maçını tribünde izlemekte zorlanıyoruz. Bunlar bizi son derece rahatsız ediyor.

-Maçtan sonra stadı polis aracında terkediyorsunuz. Ne yaptınız hocam o maçta? Suç mu işlediniz polis otosuyla gidiyorsunuz?
Toplumsal sorunlar o statdan polis otosuyla ayrılmamızı tetikliyor. Çünkü bu sorunları biliyorsunuz. Neden hakemin o şekilde statdan çıktığını, siz futbolun, sporun içinde olan insanlar bunu çok iyi anlıyorsunuz, biliyorsunuz.

-Hocam şimdi bu soruları sorup bu cevaplarla birlikte bunları yazdığım zaman ben de farklı değerlendirmelere tabi tutulacağım taraftarlar tarafından. İşin bu boyutu da var.
Ama ne kadar güzel soruyorsunuz. Gerçekten çok güzel.

-Ben hakemleri tanıdıkça farklı gözlemlerde bulunmaya başladım, farklı bakış açıları geliştirdim.
Demek ki buna bizim de imkan sağlamamız lazım.

-Hakemlikten sonrası ne olacak hocam?
Çok önemli bir deneyimimiz var. 20 yıldan beri hakemlik yapıyorum. Tabii ki hakemliği bıraktığım zaman bu kazandığım tecrübeleri deneyimleri, paylaşmak isterim, bu camianın içinde olmayı çok arzu ederim.

-Hocam son soru. Ama röportajın en sıkı sorusu.
Evet?

HANGİ TAKIMI TUTUYOR?
-Hangi takımı tutuyorsunuz hocam. (Bu esnada başlıyoruz gülmeye)
Futbolun içinde olan her insan mutlaka; hakemler de dahil olmak üzere bir takıma ilgi duymuş olabilir ama...

-Bir takımı tutmuş olabilir.
Hepsi olabilir ama hakem olduktan sonra böyle bir şeyin olması mümkün değil.
 
Erdem EROL
Ligtv.com.tr
Haber Müdürü