Maicon Metrosu

Maicon Metrosu
28 yıl önce Yeni Zelanda ilk kez Dünya Kupası'na katıldığında Ricki Herbert ve arkadaşları '1982 yazının futbol figüranları' olmuşlardı. Aynı Herbert 2010 yazında, futbol tarihinde Okyanusya dışından temsilciler karşısında 12 maçın 11'ini kaybetmiş ülkesinin yarı amatör oyuncularıyla en azından hoş bir sada bırakma hedefindeydi. Bunu da henüz ilk maçta dramatik bir son saniye golüyle başardı, rakibi Slovakya'yı kendi silahıyla vurdu! Dünya Kupası Avrupa elemelerinde 213 kez ile topa en çok kafayla vuran ülke olan Slovakya, 2010 Dünya Kupası'nda kaleyi tutan 7. kafa vuruşu sonucu 4. kafa golünü kaydederek öne geçmişti ki Zelandalılar 80'lerin İngiliz takımları misali tek kozları olan 'hava kuvvetleri'nin gücüyle skoru eşitledi.

 
Günün ikinci maçında ise Eriksson'u yakından tanımayanlar için beklentiler büyüktü. Kolu kırılmasına rağmen kariyerini tehlikeye atmak uğruna da olsa oynamak isteyen ve sonradan oyuna giren Drogba'nın yokluğunda Fildişi Sahili tipik sıkıcı Eriksson takımı gibiydi. Keita girene kadar sahada adeta 11 Afrikalıdan kurulu bir İtalya Serie B takımı izlemek zorunda kaldık! Portekiz ise Ronaldo ne kadar oynarsa o kadar etkili. Kulüp takımlarında Süpermen misali olan CR7, iki yıldır 'durmayan toplar'dan tek gol atamadığı Portekiz formasıyla Klark Kent'leşmeye devam ederse Queiroz'un kaderi Domenech'le kesişebilir!
 
Brezilya standartlarına göre 'fazla defansif' oynatmakla itham edilen Dunga ise Eriksson- Queiroz ikilisinden sonra 'post-modern samba havası' estirdi. 'Post-modern'den kastım 2010 model Brezilya'nın 'estetik futbol' sergilemeye çalışırken 1982 ve 1998'deki gibi 'istatistik başarı'yı ıskalamayan daha Avrupalı, daha disiplinli bir Brezilya yaratmış olması. Hücumun ritmi yine samba ama bu 2010 model 'kontrollü samba'nın defansif altyapısı, Avrupa elektronik müziği gibi hatasız bir tonda. Ritm demişken, dünkü o harika goldeki hız ve estetik sentezinden sonra Brezilya'da yeni inşaa edilen metroya 'Maicon' adı verilse yeridir.