Karışık istifa mesajı!

Karışık istifa mesajı!
Hugo Broos... Şu anda Trabzon şehrinin en çok konuşulan, ismi en çok anılan kişisi... Broos, bu ortamda Ligtv.com.tr'ye samimi açıklamalar yaptı, hatta içini döktü...
 
Belçikalı teknik adamın gündemdeki iki konu hakkında da çarpıcı sözleri oldu. 
 
ÖNCE "ASLA İSTİFA ETMEM" DEDİ...
İstifası ya da gönderilmesi konusunda önce net bir şekilde "Asla istifa etmem" dedi ve bunun takımı yarı yolda bırakmak olacağını söyledi.
  
SONRA YÖNETİME MESAJ GÖNDERDİ...
Ancak Broos yönetime de üstü kapalı mesaj gönderdi, devre arasında gerekli takviyeler yapılmazsa istifayı düşüneceğini ima etti. Yeni kurt hoca yönetime "Ben takımı yarı yolda bırakmam, ben pes etmem. Ama siz de fedakarlık yapın" mesajını gönderdi.
  
"ŞAMPİYONLUK DAHA AZ KONUŞULMALI"
Broos, şehirdeki şampiyonluk özlemi ve bunun yarattığı baskı yakkında da net konuştu. Şampiyonluğun bu kadar çok dile getirilmemesi gerektiğini söyleyerek "Şampiyonluk sözünü dilinizden düşürün" demeye getirdi. Belçikalı hocanının gerekçesi ise, elde buna hazır bir takım olmaması ve şampiyonluk yarışına hazır olmayan bir takım üzerinde bu baskıyı kurmanın ancak ve ancak hayal kırıklığı yaratacak olması. 
 
"YATTARA KONUSUNDA YALAN SÖYLÜYORLAR" 
Broos'un Yattara ile ilgili açıklamaları da dikkat çekiciydi. Gineli oyuncu hakkında dile getirilen "Aslında sakat değil" iddiasına sert ve net yanıt verdi: "Yalan söylüyorlar"
 
   
Broos tüm bunların yanında Trabzon'daki hayatını da Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'a anlattı. Ana gündem maddesi ise yöresel tatlar ve şehir hayatının hızıydı. Gittiği bazı restoranlarda alkollü içki satılmamasından yakındı, yöre halkının yemeğini hızla yiyip restoranı terketmesini "Tabaklar havada uçuşuyor" diye tanımladı, tüm yöresel yemekleri tatmaya çalıştığını söyledi. Broos'u en çok şaşırtan olay, Türk insanının aceleciliği...
 
İşte Broos'un Trabzon ve Türkiye gözlemleriyle başlayıp, Trabzonspor ile süren bir röportaj:
 

   
“BURASI BAMBAŞKA BİR DÜNYA”
Türkiye’de bulunmaktan ve özellikle doğasıyla, iklim şartlarıyla, insanıyla kendine özgü bir şehir olan Trabzon’da bulunmaktan memnun musunuz?

Buraya gelmek bizim için çok büyük bir değişimdi. Türkiye hakkında daha önce bildiğimiz yerler Türkiye’nin Antalya ve benzeri tatil beldeleriydi. Buraya gelerek hayatımızda çok büyük bir değişiklik yapmış olduk. Çünkü burada bambaşka bir dünyayla ve bambaşka bir zihniyetle tanıştık.
 
“BURADA İNSANLAR HEP MEŞGUL!”
Belçika’da da çok Türk yaşıyor. Belçika’da gözlemlediğiniz Türklerle Trabzon’da gözlemlediğiniz Türkler arasında fark var mı?

Bir fark yok. Oradakilerde nasıl bir sıcaklık, nasıl bir tevazu gördüysem burada da gördüm. Bu da benim çok hoşuma gidiyor. Farklar da var tabii ki. Mesela biz Belçikalılar akşam bir restorana gittiğimiz zaman, orada en az 2-3 saat vakit geçiririz, şarap içeriz, bira içeriz. Sofradan kolay kolay kalkmayız. Burada bir kaç defa yemeğe gittik ve gözüme çarpan en önemli şeylerden biri burada masadan çok daha hızlı kalkılıyor. Ya da burada bazı restoranlara gittiğimizde bira ya da şarap bulamayabiliyoruz. Bizim için Belçika’da bunlar çok büyük meselelerdir. Böyle ayrıntılar var ama bunun haricinde oradakilerle buradakiler arasında çok büyük farklar gözlemlemedim.
 
O çabuk yemek yemek, yani sofradan yemeği hemen yiyip kalkmak bir anlamda bölgenin yapısıyla insanının özdeşlemesinden kaynaklanıyor diyebiliriz.
Burası acelesi olan bir yer. İstanbul’a gittiğimde de aynısını gözlemledim. Şehir merkezinde her taraftan araba çıkıyor. İnsanlar sürekli hareket halindeler. Sürekli bir meşguliyetleri var. Bu bizim için şaşırtıcı bir şey. Benim için yeni olan şey aslında bu. Yemek örneğini de ondan verdim.
 
Yemek yemeye gidiyoruz ve tabaklar havada uçuşuyor, daha bir saat dolmadan masadan kalkıyoruz. Bu Belçika’da asla ve asla göremeyeceğiniz birşey. İnsanlar sürekli bir meşguliyet bir acelecilik halindeler. 
   
“HEP YÖRESEL YEMEKLER YİYORUM”
Madem yemek konusunu örnek gösterdiniz, o zaman yöresel yemeklerle ilgili ne düşündüğünüzü sorayım.

Burada sürekli olarak yöresel yemekleri yiyoruz. Ben kendi ülkemin yemeklerini arayan birisi değildim zaten. Buraya gelmeden önce de öyle değildim. Buradaki bütün yöresel yemekleri tattım. Şimdi isimlerini sormayın, hepsini teker teker bilmiyorum ama özellikle köfte gibi şeyler. Bu yöresel damaklara ben de iyiden iyiye alıştırdım kendimi. Şimdiye kadar hoşuma gitmeyen bir yemek yok. Yöresel yemeklere alışmış bir şekilde, evvelden yiyormuş gibi yiyorum, sorun yaratmıyor.
 
“TRABZON’DAKİ SABIRSIZLIK TÖRPÜLENMELİ”
Aynı yemek örneğinde olduğu gibi Trabzonlular aceleci ve beklentilerine de aynı acelecilikte cevaplar almak isteyen bir yapıya sahipler. İstedikleri olmadığı zaman canları fazlaca sıkılan bir yapıya sahipler. Ki maçlarda alınan sonuçlardan sonra siz bunları gözlemlemişsinizdir herhalde.

Türkiye hakkında genel bir yargıda bulunmayayım, diğer yerleri gözlemleme imkanım olmadı ama burada özellkle taraftarların sabırsızlık hali çok aşikar. Açık seçik ortada. Çünkü 25-26 seneden bu yana şampiyon olamayan ve şampiyon olma baskısını her geçen sene biraz daha yoğun biraz daha fazla hisseden bir kulüpten söz ediyoruz. Sezon başında şampiyon olma iddiasını ortaya koyan bir kulüpten bahsediyoruz. Ve 1. sıranın altında bir pozisyonda bitirdiğinizde ligi, sizin için olumlu bir derece bile olsa bu insanlarda çok büyük bir hayal kırıklığı ve çok büyük bir sabırsızlık yaratıyor. Buna çözüm olarak da şöyle bir şey önerilebilir. Bir taraftan bu iddiayı ortaya koyarken aynı zamanda hem kulüp içinde hem kulüp dışında daha sakin br ortam oluşturarak bu iddiayı ortaya koymak ve buna gerçekten hazır bir takımı uzun vadeli bir proje olarak ortaya koymak gerekiyor. Ancak bu şekilde bu sabırsızlık biraz törpülenebilir. Böylece hem iç huzur hem de şehir genelinde bir huzur elde edilebilir.
  
“ŞAMPİYONLUK İDDİASI DAHA AZ KONUŞULMALI”
Tüm bu dengeler sizde sıkıntı yaratıyor mu? Yani bu baskı, insanların sabırsızlığı, başarıyı hemen istemesi, şampiyonluk özlemini görünce “Ne olacak, ne yapacağım?” diye kendi kendinize sorduğunuz oluyor mu? Bunun için bir çözüm ürettiniz mi?
Bunun çözümü ancak şöyle olabilir. Şampiyonluk kelimesini ve şampiyon olma iddiasını daha az dillendirerek, bunu daha az dile getirerek, öncelikle buna hazır bir takım yaratmak gerekiyor. Buna hazır bir takımı bir günde yaratamazsınız. Bir süreçte o takımı oluşturursunuz, ardından o takımı gerçekten oluşturduğunuza inandırdığınız anda o takımın üstünde baskı kurabilirsiniz, şampiyon olabilmesi için. Buna hazır olmayan bir takım üzerinde bu baskıyı kurmak sizde ancak ve ancak hayal kırıklığı yaratır. Mesela bu sene Galatasaray’ın şampiyon olabilmek için yapabildiği yatırımla bizim yapabildiğimiz yatırım arasında çok ciddi bir fark var. Bunu saklamanın hiçbir gereği yok. Ve tabii ki Trabzonspor’un hiçbir şansı olmadığı anlamına gelmiyor. Ama Galatasaray’ın bize kıyasla daha fazla şansı var. Bu da yaptıkları yatırım gereği. Olayı bu şekilde ele alarak, bir sürece yayarak ancak bunu gerçekleştirebiliriz.
 
“TAKIMI İSTEDİĞİMİZ KADAR GÜÇLENDİREMEDİK”
Sezon başında nasıl bir hedef koydunuz? Gerek anlaşmadan önce yönetimle yapılan görüşmelerde, gerek imzayı attıktan sonra ve sonrasında kadro yapısıyla nasıl bir hedef belirlediniz?

İstanbul’un 3 takımıyla, şampiyonluk mücadelesine girmeyi hedef koymuştuk. Bu hedefimiz ortadaydı. Bunu belirlerken de elimizdeki mevcut kadro doğrultusunda bir değerlendirme yapmıştık ve bu değerlendirmeden yola çıkarak takımın ihtiyaç duyduğu mevkilerde hangi oyuncuların alınması gerektiğini tespt etmiştik. Ama işin bir de mali tarafı var. O mali durumu göz önünde bulundurarak hareket etmemiz gerekiyordu ve istediğimiz takviyeleri tam olarak gerçekleştiremedik. Çünkü istediğimiz oyuncuları mali çerçevenin içine sokamadık. Ve bu anlamda aslında tam olarak istediğimizi gerçekleştiremedik, takımı kuvvetlendirme manasında.
 
“ŞAMPİYONLUĞUN ÇOK ZOR OLDUĞU BAŞTAN BELLİYDİ”
Bu durum Trabzonspor’u hedeften ne kadar uzaklaştırdı?

Ben kişisel olarak ortaya koyduğumuz hedeften uzak görmüyorum kendimizi. Çünkü ihtiyaç duyduğumuz takviyeleri yapmadığımız taktirde İstanbul takımlarıyla şampiyonluk için mücadele etmemizin çok zor olduğunu başından beri biliyordum. İmkansız demiyordum buna, ama bunun çok zor olacağını biliyordum. O yüzden hedef  olarak ilk üçü göstermiştim. Ama mevcut durumun da fazlasıyla farkındayım. İlk 9 hafta itibariyle çok az puan topladık. Ve o üçüncülük potasının da gerisinde kaldık. Ama olası bir 2.’lik ya da 3.’lük bu takım için başarılı geçirilmiş bir sezon olarak adledilebilecek. Şu an itibariyle bunu gerçekleştirmekten uzağız ama bu potansiyel bünyemizde var.
 
Bu potansiyeli yukarı taşımak için ara transferde takviyeler yapılması gerektiğini belirttiniz. Bunun planlamasını yaptınız mı?
Şu anda bu değerlendirmeyi yapma aşamasındayım. Bu rapor tamamlandığında yönetime sunulacak ve rapor işlemeye başlayacak.
 
“KAYSERİ’Yİ YENEMEZSEK BASKI OLDUKÇA YÜKSELİR”
Matematiksel olarak geride kalındı. Ama imkansız olmadığını da ifade ettiniz. Bu gerçekler ile bunları sabırsızlıkla değerlendiren camia yanyana olunca sıkıntı yaratıyor mu?

Az hatta çok az puan topladık. Ama bu durum daha fazla bir baskı yaratmadı. Bu baskı zaten sezon başından bu yana vardı. Zaten her yerde istediğiniz sonuçları alamadığınızda baskı beraberinde gelir. Cuma günü Kayserispor maçını  kazanamazsak baskı bambaşka bir hal almaz belki ama oldukça yüksek bir düzeye ulaşır. Bunun da farkındayım.
 
“FUTBOLCULAR BASKIYI TAŞIYABİLMELİ, ÇÜNKÜ BURASI BÜYÜK BİR KULÜP”
Futbolcularınızın bu baskıyı fazlasıyla hissetmemesi için, neler yapıyorsunuz ve yapmayı planlıyorsunuz?
Öncelikle oyuncuların, bu baskının farkında olmaları ve sırtlamaları gerekiyor. Bu tabii ki de sırtlanması kolay bir baskı değil ama oyuncular şunu bilmeliler ki burası herhangi bir yer değil. Burası Türkiye’nin en önemli 4 kulübünden biri. Burada ligin orta sıralarında oynayan bir takımda değiller, büyük hedefleri olan bir takımdalar. Fakat baskıyı kaldıramadıklarında ben mümkün olduğu kadar baskıyı onların üzerinden alıp kendi üzerime yıkmaya çalışıyorum. Çünkü ben bunun yolunu çok uzun zamandan beri biliyorum ve rahatlıkla uygulayabiliyorum. Şimdiye kadarda böyle oldu. Ne zaman baskı artsa ben bunu bir şekilde kendi üzerime alıp onları rahatlamaya çalıştım. Gerektiğinde birkaç oyuncuyla ya da bazen tümüyle konuşuyorum. Yöntemimi onlara anlatmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar bu baskı konusunda çok ciddi bir sorun yaşamadık zaten.
 
“BAŞARISIZLIKTA HOCALARIN ÜZERİNDEKİ BASKI ÇOK DAHA YOĞUN OLUR”
Yani yapı itibariyle başarıyı sahiplendiğiniz kadar başarısızlığı da sahiplenen bir yapıya sahipsiniz diyebilir miyiz?

Ben böyle düşünen birisiyim. Hiçbir zaman başarı olduğunda “Bu benden kaynaklanıyor, benim sayemde oldu” deyip başarısızlıkta oyuncuları insanların önüne atan birisi değilim. Şimdiye kadar hiç böyle yapmadım. Eğer bir şeyler başarıyorsak bunu teknik direktör ve oyuncular olarak başarıyoruz. Ortada bir başarısızlık varsa bu yine teknik direktör ve oyuncuların başarısızlığı. Sadece çok küçük bir fark var, o da şu; başarısızlıkta teknik direktörün üzerindeki baskı oyuncuların üzerindeki baskıdan çok daha yoğun oluyor.
 
“OYUNCULARIMA GÜVENİM TAM”
Geride kalan 9 haftada futbolcularınız, verdiğiniz görevleri ne kadar yerine getirdi?

Her zaman %100 olmamakla birlikte onlara verdiğim görevleri yürekten isteyerek yerine getirmeye çalıştıklarına eminim. Çok iyi maçlar çıkardık. Sivasspor’a, İstanbul BŞB’ye, Antalyaspor’a karşı... Hatta son olarak Galatasaray’a karşı. Ama bazen çok ciddi kişisel hatalar yaptık, Galatasaray maçında olduğu gibi. Bundan dolayı da kalemizde görmememiz gereken goller gördük. Bunları düzeltmeniz zaman alıyor. Bunları düzeltmeniz için oyuncularla çalışmalar yapmanız gerekiyor. Ve bir taraftan da bu hataları kabullenip oyunculara sahip çıkmanız gerekiyor. Çünkü onlar da birer insan, onlar da hata yapabilir. Ama başından beri onlara güvenimden bir zerre kaybetmedim.
  
Ulusal medyayı ve Trabzon medyasını takip ediyor musunuz?
Ben takip etmiyorum. Burada medya iletişim sorumlumuz var. Onunla birlikte inceliyoruz. Onun haricinde ben bakmıyorum.
 

 
“KÖTÜ SONUÇLAR YÜZÜNDEN ASLA İSTİFA ETMEM”
Çok açık bir şekilde soracağım. Var olan bazı gerçekler var. Bugün gelinen noktada sizinle ilgili kurulan idam sehpasının farkında mısınız?

Durumun farkındayım ama okumadığım için çok ilgilenmiyorum. Bildiğim tek şey Galatasaray maçında Hagi tribünde olduğu için onun adından bahsettikleri. Ben de pazartesi idmanında şakayla karışık buradaki gazetecilere “Hagi’yi yazmışsınız, onu göremiyorum ama ben hala buradayım” gibi bir soru yönelttim. Şunu söyleyeyim, asla ve asla istifa etmeyeceğim! Sonuçlar kötü gidiyor diye istifa etmeyeceğim! Ancak burada çalışamaz hale gelirsem, buradaki koşullar benim çalışmamı imkansız hale getirirse istifa ederim. Yoksa kötü sonuçlar alıyoruz, işler yolunda gitmiyor diye kesinlikle istifa etmem. Ama yönetim bir tasarrufta bulunup benimle ilgili bir karar verirse, beni buradan göndermeye karar verirlerse o zaman tabii ki görevim sona ermiş olur. Onun haricinde ben kesinlikle kötü performanstan, kötü sonuçtan dolayı istifa etmeyeceğim.
 
“ASLA İSTİFA EDİP TAKIMI YARI YOLDA BIRAKMAM”
O zaman işler düzelecek diye bir umut taşıyorsunuz diyebilir miyiz?

Ben bir teknik direktörün istifa edip sorunlardan kaçmasını, sırf sorunlardan kurtulmak için istifa etmesini, hiçbir zaman anlayamamışımdır. Bazen tabii ki bir takım gerçekleri kabul etmek zorunda kalırsınız fakat ben şu anda böyle bir durumda değilim. Ortada problemler varsa ben bunları çözmekle yükümlüyüm. İstifa edip de “Siz başınızın çaresine bakın, siz bu sorunları halledin” diyecek biri değilim. Belki de Belçikalı olduğum için, mantalite olarak Türkler’den farklı düşünüyorum. Ama bu, benim kesinlikle kabul edebileceğim bir şey değil. Eğer ortada bir problem varsa ben hala bu problemlerim çözülmesi için gayret göstermekle mükellefim. Fakat söylediğim gibi şu başka birşey, yönetim bir tasarrufta bulunur, bu kötü sonuçların benim sorumluluğumdan, benim kabahatimden kaynaklandığını düşünür; o zaman onların kararıdır saygı duyarım. Ama aksi taktirde ben kesinlikle yarı yolda gemiyi terkedecek, ortada sorunlar var diye kaçıp gidecek birisi değilm.
 
TRANSFER OLMAZSA İSTİFA EDEBİLİRİM SİNYALİ!
“Şartlar beni çalışamaz hale getirirse” dediniz. Bu şartların içerisinde takıma gerekli takviyelerin yapılmaması sonucunda şampiyonluğa oynatacağınız bir takımın olmaması da söz konusu o zaman.

Bu, sebeplerden biri olabilir. Bunun haricinde oyuncularla benim aramda bir sorun olur, o zaman çalışamaz hale gelirim, bunlar tabii ki de gitmem için sebepler oluşturur. Fakat şu anda böyle bir durum yok. Sorunuzu çok iyi anlıyorum. Devre arasında benim hazırladığım rapor doğrultusunda bir çalışma yapılacak. Yönetim de imkanlar doğrultusunda bir takım çalışmalar gerçekleştirecek. Eğer ki orada yönetimle uzlaşma olanağı bulamazsak, böyle birşey mümkün olabilir. Fakat şu an itibariyle böyle bir konumda değilim.
 
“YATTARA’NIN SAKAT OLMADIĞINI SÖYLEYEN YALAN SÖYLER”
Yattara’ya gelmek istiyorum. Onun hakkında bazı gözlemlerimi ifade edeceğim. Ardından sizin Yattara hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek istyorum.

Evet, önce sizin görüşlerinizi öğreneyim.
  
Her transfer döneminde gitmesi gündeme geliyor. Çeşitli takımların kendisini istediğini takip ediyoruz. Ama bu transferler hiç gerçekleşmedi. Sezon boyunca bakıyoruz, ya sakat ya günün ilk idmanına çıkıyor, ikinci idmanına çıkmıyor... 1-2 hafta forma giyiyor, sonra yok. Trabzonpor şampiyonluğa oynayacaksa, İstanbul’un 3 takımını yenmesi gerekiyor. Böyle maçlarda da yıldız oyuncusunun ön plana çıkması gerekiyor. Ben Yattara’nın Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş maçlarında kaç kez sahada olduğunu ve o maçları çekip kopardığını şu an için hatırlamıyorum. Tamam; “Yıldız futbolcu sorunlu olur” derler Ama bunu kabul edecek bile olsak, böyle bir Yattara’nın Trabzonspor’a yarar sağlamak yerine zarar verdiğini düşünüyorum.
Önce bir şey söyleyeceğim, eğer bir yıldız oyuncudan bahsediyorsanız, yıldız oyuncu sorun çıkarmayan oyuncudur. Gerçek bir yıldız oyuncuyla hiçbir zaman sorun yaşamazsınız. Yattara’nın buradaki 5-6 yılda nasıl oynadığını ya da nasıl zaman geçirdiğini çok da iyi bilmiyorum. Ama ben geldikten sonra Yattara’nın Trabzonspor ve Trabzon için çok önemli bir oyuncu olduğunu anladım. Buraya ilk geldiğimde Yattara’nın oyun bazında bir takım sorun ve açıkları olduğunu farketmiştim ve amacım bunları telafi etmek, onun bu açıklarını kapatmaktı. Ama bu fırsatı hiçbir zaman bulamadım. Çünkü temmuz ayının sonlarına doğru sakatlandı ve o günden beri bizimle birlikteliği süreklilik göstermedi. Şimdi Yattara konusuna açıklık getireceğim. Burada fırsatını buldum. Özellikle açıklık getirmek istiyorum. Yattara sakat. Yattaranın sakat olmadığını kim söylüyorsa, yalan söylüyordur. Bundan adınız gibi emin olabilirsiniz. Yattara idmanda “Ağrım var, idman yapamıyorum, sıkıntı çekiyorum” dediğinde bunun aksi ispatlanana kadar ona inanmak zorundayım. O, bu takıma çok büyük katkı sağlayabilecek bir oyuncu. Bu takım için çok büyük bir oyuncu. Ama Yattara’nın bu takıma katkı sağlayabilmesi için %100 olmasa bile en azından %90 seviyelerine ulaşması gerekiyor. Açık yüreklilikle bir soru soracağım: Gaziantepspor maçının 2. yarısındaki gibi oynayan bir Yattara bizim ne işimize yarar ki? Adam geçemeyen, top süremeyen, her hareketinde tereddüt eden Yattara’dan nasıl verim alabilirsiniz ki? O yüzden, hiç değilse %90 performansa ulaşana kadar onu beklemek zorundayız. %90 performansa ulaştığında, ben ondan beklediklerimi esas o zaman görmek isteyeceğm. Ondan beklediklerimi göremezsem, Yattara’ya hesabını soracağım, “%90 performansa ulaştın, neden hala katkı sağlayamıyorsun?” diye. Ama üstüne basa basa tekrar söylüyorum, Yattara’nın sakat olmadığını kim söylüyorsa size yalan söylüyordur. Çünkü Yattara sakat bir oyuncu ve şu anda Trabzonspor’a katkı sağlayabilecek durumda değil.
 
Ben sakat olmadığını iddia etmiyorum. Kimse de bana “Yattara sakat değil” demedi. Ben diyorum ki benim yıllardır izlediğim Yattara’nın, İstanbul takımlarıyla oynanan maçlarda sahneye çıkıp maçı çevirdiğini görmedim. Bunu ilk geldiği yıllarda yaptıysa bile son bir kaç yılına baktığımız zaman göremiyoruz . Evet şu anda sakat ama bu sakatlık süreci hep uzuyor. Ve ben iyi bir Yattara’yı izleme zevkinden mahrum kalıyorum.
Kusura bakma ama bu soruya cevap veremiyorum. Şundan dolayı cevap veremiyorum, Yattara benim takımımda oynama imkanı bulamadı. “Ben Yattara’dan şunu istedim de yapamadı” diyemem ki. O yüzden bu soruya cevap vermemem daha doğru.
 
“ALTINI ÇİZİYORUM: UMUYORUM”
Yattara’nın neler yapabileceğni iyi biliyorsunuz o zaman...
Çok iyi biliyorum çünkü Belçika’da oynadığı dönemden beri tanıyorum onu. %100 hazır hale gelmiş bir Yattara’nın istediğimiz performansı ortaya koyacağını umuyorum. Bunun altını ısrarla çiziyorum, umuyorum.
   
Yattara olsa ne kadar farkedecek?
Yattara döndüğünde hem takım olarak oyun düzeyinin yükseleceğine hem de saha içerisinde başka seçenekler yaratma imkanı bulabileceğimize inanıyorum.
 

  
“YATTARA MAÇA ÇIKARSA TAKIMA İHANET ETMİŞ OLACAĞINI SÖYLEDİ”
Yattaranın takıma dönüş süresi tahminen nedir?

Bizimle idmanlara çıkıyor. Ona soruyorum nasıl olduğunu. Pazar günü durumdan emin olabilmek için kendisini sahaya sürdüğüm taktirde bana nasıl bir karşılık vereceğini sordum. O da sahaya çıkarak ne bana ne de takıma ihanet etmek istemediğini, sahaya çıkması halinde bir anlamda takıma ihanet etmiş olacağını, çünkü buna hazır olmadığını söyledi. Ve beni bu konuda ikna etti. O yüzden şu anda onun söylediklerine inanmak mecburiyetindeyim. Doktorlar idman yaptıkça sakatlığının iyileşeceğini söylediler ama 15 gün 1 ay gibisinden herhangi bir süre vermediler.
 
“ÜZÜLDÜM VE UMUTLANDIM”
Son olarak Galatasaray maçını konuşmak istiyorum. Her teknik adam maçı önce kafasında oynar diye biliriz. Peki sonrasında da Galatasaray maçını kafanızda oynadınız mı? Ne düşündünüz? 1-0, 2-1 kaybetmekle, 4-3 kaybetmek aynı mı, değil mi?

2-1 ile 4-3 kaybetmek arasında benim için hiç fark yok. Kaybetmek, kaybetmektir. Ama beni umutlandıran şey takımın Galatasaray karşısında gösterdiği irade. Şanssızlıkla ve kolay şekilde yediğimiz 2 golle 2-0 yenik duruma düştükten sonra çok güçlü bir şekilde geri döndük.
 
Sonra Serkan’la çok önemli bir gol pozsyonu yakaladık. Kaleciyle karşı karşıya bomboş kaldı. Ardından verilmeyen bir penaltımız var.
 
Sonra yine 2 basit gol yedik. Tüm bunları düşününce takımımın ortaya koyduğu iradeye, dirence gerçekten üzülüyorum. Bende bu kötü hissi yaratan şey işte bu. Ama bir taraftan da beni umutvari kılan şey de bu.
 
 
“ELEŞTİRİYE KATLANIRIM AMA YALANA KATLANAMAM”
Eğer o şartlarda Galatasaray maçı kazanılsaydı, bu kadar eleştirilen bir Broos yerine belki de omuzlarda taşınan bir Broos’u konuşuyor olacaktık.

Bu, teknik direktörün işinin gereğidir. Sivas’a karşı kazanırken, İBB’ye karşı kazanırken gazeteciler için haftanın en iyi hocasıydım. Ama kaybettiğimiz maçlardan sonra “Bu adam hiçbir şey bilmiyor, bu adamdan hoca olmaz” gibi laflar ettiler. Kaybettiğiniz maçın ardından eleştirilerle karşı karşıya kalmanız, Türkiye’de veya dünyanın başka bir yerinde çok normal. Ama benim tahammül edemediğim benim katlanamadığım şey bizim hakkımızda yalan yanlış şeyler yazılıp çizilmesiydi.
 
 
Erdem Erol
Ligtv.com.tr Haber Müdürü