"Hakemler bizden daha olgun"

"Hakemler bizden daha olgun"
Hakemler konusunda böylesine net konuşan bir teknik adama uzun süredir rastlamadık Türk futbolunda. An geldi karşımızda bir teknik direktör değil de hakem var sandık. Öylesine net, öylesine samimi konuştu. Her maçtan sonra suçu hakeme atmaya kalkan futbolcu, teknik adam, yönetici ve taraftarlara verdi veriştirdi; kimsenin bahane aramaması gerektiğini ortaya koydu.
Başkent Gündemi'nin bugünkü konuğu Hacettepe Teknik direktörü Osman Özdemir'den bahsediyoruz. Geçen sezon Gençlerbirliği Oftaş ile Turkcell Süper Lig'e başarılı bir giriş yapan, bu sezon da değişen isimleriyle Hacettepe'yi başarıya taşımaya çalışan Özdemir, Ligtv.com.tr'ye samimi açıklamalar yaptı. Futbolculuk döneminde stresi kaldıramadığını samimi biçimde dile getiren Özdemir, bundan dolayı hocalığında futbolcularını stresten uzak tutmaya çalıştığını anlattı.
 
Özdemir "Hacettepe'nin Turkcell Süper Lig'de ne işi var!" şeklindeki eleştirilerin de kendilerini nasıl üzdüğünü ve kızdırdığını da dile getirdi.
   
Ancak Öztemir'in açıklamaları için de hiç şüphe yok ki en çarpıcı olanı hakemlerle ilgili bölümlerdi.
 
İşte Ligtv.com.tr Haber Müdür Erdem Erol'un röportajı:
 
“SADECE FUTBOL DEĞİL BİZİM İŞİMİZ”
-Osman hocam önce biraz bize kendinizden bahseder misiniz?

İnsanın kendisini anlatması çok zor. Ama kısaca şöyle: Özellikle spor hayatım, 1980 yılında başlayan profesyonel futbolculuk dönemi 1995 yılına kadar sürdü. Bu süreçte futbol hayatımın 10 yılı Süper Lig’de geçti. Tabii ki biz futbolcuların kaderi futbol bittikten sonra antrenörlük mesleği ve bu meslekte seyreden bir zaman dilimi. 12-13 yıldır antrenörlük yapıyorum. Bunun büyük bir bölümü yardımcı hoca olarak geçti. Daha sonra da teknik direktörlük şansı ayağımıza geldi, değerlendirerek kullanmaya çalışıyoruz.
   
-15 yıllık profesyonel futbolculuk, ardından yardımcı hocalık ve teknik direktörlük. Her ne kadar futbolun içinde olsa da futbolculuk ve teknik direktörlük farklılıklar gözetiyor. Futbolcu olarak takım olarak düşünseniz bile bireysel düşüneceler hep söz konusu oluyor ama teknik direktör olduğunuz zaman hem bireysel, hem takım olarak, hatta kulüpte çalışan futbolu ilgilendiren herkesi düşünmeniz gerekiyor. Neler yapıyorsunuz, nasıl yaşıyorsunuz?
Futbol bizim yaşam şeklimiz, biçimimiz olmuş. Onunla nefes alıyoruz, onunla besleniyoruz. Evet futbolcuyken bireysel olarak düşünüp genelde bireysel olarak hareket ediyorduk. Tabii ki antrenörlük hayatı başladıktan sonra iş biraz daha genişledi. Çok farklı düşünmeye başladık. Zamanında bize teknik adamların söylediği işte sizin düşündüğünüz şekilde değil, bizim düşündüğümüz şekilde bu işler ama şimdi başımıza gelince onu o zaman gayet doğru söylediklerini net bir şekilde anlamış oluyoruz. Bizim bu meslekte adaletli olmak gerçekten çok zor. En az hatayı yapmaya çalışıyoruz. Karşımızda 26 tane genç, pırıl pırıl oyuncular var. Hepsinin bir takım bazı şeyleri öğrenmeye ihtiyaçları var. Tabi aileden gelen alışkanlıklar var, okul hayatlarından gelen alışkanlıklar var. Hayata bakışları çok farklı. Biz burada onlara vereceğimiz mesajlarla onları doğru yönlendirmeye gayret ediyoruz. Tabii ki zaman zaman bir takım haksızlıklar yapıyor olabiliriz, elde olmadan ya da farkında olamayarak diyeyim. Ama biz teknik adamlara burada düşecek en büyük pay yada nasıl davranacağımız, o çocukları iyi yönlendirmek, hayata iyi hazırlamak, sadece futbol değil bizim işimiz. Onlara vereceğimiz mesajlarla ama maç öncesi, maç içinde ya da maç sonrasında onları doğru bilgilendirmek bizim için en önemli görev.
 
“FUTBOLCULUĞUMDA BASKIYI KALDIRAMADIM”
-Türkiye’de 3 büyükler, 4 büyükler ve Anadolu kulüpleri şeklinde söeylemler vardır. Bunu biz söyleriz, sonra biz eleştiririz. Ama bunu söylemeye devam ederiz. Ankara farklı diye düşünüyorum. Ne İstanbul ne de Anadolu değil. Ankara’nın Türkcell Süper Lig’de 4 takımı mevcut. İstanbul sıkıntı, Anadolu ayrı bir sıkıntı. Yani Ankara’da biraz daha gözden ırak, gönülden ırak gibi mi oluyor işler?
Ankara şehir olarak da farklı, çok rahat yaşamayı seven pek öyle futbolu ön plana çıkarmayan ya da çok fanatik bir konumda olan şehir değil. Sosyal açıdan, ekonomik açıdan hem de spor anlamında. Tabii ki 4 takımın olması bu şehre fazla değil. Bana göre yakışıyor. Bir tek seyirci konusunda bir takım arızalar yaşıyoruz. Kendi adıma konuşmak istiyorum, Hacettepe adına, özellikle bu isim değişikliğinden sonra tepkilerin çok olumlu ve pozitif olduğunu görüyorum. Hem Hecattepe semti olsun, hem Hacettepe Üniversitesi’yle birlikte yapılacak çalışmalardan sonra Ankara’da Hacettepe seyircisinin maçlara daha bir güzellik katacağını düşünüyorum. Gerçekten çok rahat bir şehir. Hem oyuncular olsun, hem biz teknik adamlar açısından bana göre stresten uzak yaşıyoruz. Üzerimizde çok büyük bir baskı yok. Hem basın olsun hem taraftar, hem yönetim bazında olsun, böyle bir baskıyla da karşılaşmayınca bana göre verimin daha da artacağını düşünüyorum. Ben hep önceki yıllarda özellikle futbol oynadığım yıllarda, stres ve baskının oyuncuya negatif yönde etki yaptığını gördüm. Bizzat kendimde yaşadım bunu. Belki futbolculuk dönemimde çok daha farklı yerlere gelebilirdim ama malesef bu baskıyı ve stresi ben kendi dünyamda aşamadım. Ve istediğim yere gelemedim. Şu anda da antrenör olarak oyuncularımı bunlardan uzak tutmaya çalışıyorum. Bunları o tür maçlara hazırlıyorum. Gerginliğin fayda getirmeyeceğine, stresin bize olumlu yönde etki yapmayacağını hep ifade ediyorum. Yani o açıdan şehir olarak Ankara bize bu konuda bir takım avantajlar sağlıyor.
 
“F.BAHÇE GALİBİYETİ SEYİRCİ KAZANDIRDI”
-İsim değişip Hacettepe olunca başkent takımı olma kimliğinin dışında bir semtin takımı olma kimliğine de sahip oldunuz. Hacettepe’de dolaşıyor musunuz hiç?

Size bir şey söyleyeyim, şu anda Hacettepe Hastanesi’nin kurulu olduğu yer zaten Ankara’da yaşayan insanların büyük bir bölümünün ve Ulus çevresinde yaşayan insanların hep dolaştığı yerler. Benim de farkında olarak veya olmayarak oradan geçip hep dolaştığım yerler. Ama bir de asıl önemli olan büyük bir potansiyel olan üniversite var. Üniversitenin rektörü, yöneticileri olsun bizim yöneticilerimiz olsun şu anda büyük bir çalışma içerisindeler. Ve inan Fenerbahçe maçında maraton tribününde gördün mü bilmiyorum, mor menekşeler Türkiye’de ve Ankara’da gündeme geldi. Ama zaman zaman kendime de soruyorum acaba Fenerbahçe maçından dolayı mı o seyirci vardı orada. Şimdi bu aldığımız neticeyle de seyirci biraz örtüştü diye düşünüyorum. İnşallah diğer maçlarımıza da bu seyirci grubu gelirse Ankara’da bence büyük bir taraftar kitlesi yaratacağımıza düşünüyorum.

-Teknik adam olarak yapınıza baktığımız zaman siz genelde maç öncesi ve sonrası oyunu konuşan bir insansınız.
Evet.

“OYUNCULARIMI GERGİNLİKTEN UZAK TUTUYORUM”
-Oyuncunuzu ve oyunu konuşuyorsunuz. Diğer etkenleri çok fazla koz olarak kullanan, kılıf arayan cümlelerinize ben rastlamadım. Kafanızda ne kuruyorsunuz, oyuncularınızın beynine bunu nasıl yansıtıyorsunuz. Ama sahaya çıktığında hakemin başlama düdüğüyle beraber herşey artık futbolcularda oluyor.

Bizim işimizde mazeret diye bir şey söz konusu değil. Eğer biz sezon öncesi hazırlıklarımızı iyi yaparsak, plan ve programda sapmalara uğramazsak, lig başladıktan sonra bir takım olumsuz tabloların içinde sığınıp da mazeret üretmek, bize yakışmaz. Biz bu oyuncu grubuyla sezon sonuna kadar bu ligi götüreceğiz. Eksik oyuncu, sakat oyuncu, formsuz oyuncu. 26 kişilik geniş bir kadromuz var. Oynayan oyuncuya da oynamayan oyuncuya da eşit davranıyorum. Bu konuda onlara bir haksızlık yapmak istemiyorum. Ben oyuncuya her zaman şunu ifade ediyorum. Maçların bir savaş olmadığını, ölüm-kalım meselesi olmadığını, hayatın bir türlü netice iyi ya da kötü olursa devam ettiğini ifade ediyorum. Yani bir takım sıkıntılardan, stresten uzak tutmaya çalışıyorum. Bu konuda hep de dengeli olmaya çalışıyorum. Yani yenildikten sonra oyuncuma karşı sert bir tavır sergilemektense, çizgimi hiç bozmadan yensek de yenilsek de, özellikle motivasyon konusunda onları pek fazla sıkmadan maça hazırlamaya çalışıyorum. Çünkü futbolda şu gerçeği biliyorum. 3 tane netice var. Eğer biz çoğu sonuçları olgunlukla karşılayabiliyorsak, ben özellikle oyuncularıma bunu işlemeye gayret ediyorum, bu konuda çaba sarfediyorum. Belki bizim toplantılarımızın büyük bir bölümünde maçtan ziyade konuşmamın başında söylediğim gibi onları hayata hazırlamak, maç öncesi veya sonrası verecekleri beyanatta, röportajlarda çok olgun davranmaları gerektiğini, her yenilgiden sonra bir takım mazeretler uydurup hakeme, taraftara ya da hava şartlarına neticeyi bağlamamak gerektiğini söylüyorum. Ama şöyle tepki alıyorum, özellikle maçlardan sonra oyuncumun ne türlü konuştuğunu, ne yaptığını ne ettiğini ben de merak ediyorum. Ben de televizyon izliyorum ki verdiğimiz mesajları doğru alıyorlar ki doğru şekilde karşı tarafa empoze ediyorlar. Bu beni sevindiriyor. Yani takımı gerginlikten tamamen uzak tutmaya çalışıyorum. Yendik yenildik, herşeyin 24 saat yaşanması, üzülsek de 24 saat üzülüyoruz, sevinsek de 24 saat seviniyoruz.
 
-Bunlar hem saha içi hem saha geçerli.
Aynen öyle. Antrenmanlarımızda da bu çok önemli bizim için. Ben özellikle antrenmanlarda temponun çok yüksek olmasını istiyorum. Sadece bir iş yapıyoruz. İşe odaklanmamız şart bizim. Konuşmaktan ziyade iş üretmek lazım. Bir takım antrenmanda olsun, maçta olsun, başladı bitti... Bittiği zaman gönül rahatlığıyla soyunma odasına gelebilmeli. Sonuç ne olursa olsun. İyi terlemişsek, iyi iş yapmışsak sahada, zaten bunları olumlu yönde sahaya yansıtabilirsek netice de olumlu oluyor. Onun için bizde kavga gürültü, çekişme falan kesinlikle yok.
 
-Teknik direktör olarak bu düşünce ve duygular içindesiniz bunları futbolcularınıza aşılıyorsunuz. Anladığım kadarıyla da futbolcularınzıdan bunların geri dönüşümünü pozitif olarak alıyorsunuz.
Kesinlikle, kesinlikle.
 
“HAKEMİ DEĞİL KENDİLERİNİ SORGULASINLAR”
-Ama bu kadar pozitif düşünceler yöneticiler tarafından doğru algılanıyor mu? Algılanıp, uygulanabiliyor mu? Çünkü deyim yerindese kelle almak çok basit.

Şimdi ben Anadolu’nun çeşitli takımlarında ama yardımcı hoca olarak ama teknik direktör olarak bulundum. Her kulübün her şehrin yapısı çok farklı. Ama biz her şehrin yapısına ya da her yöneticinin tavrına göre kendi karakterimizi değiştirecek durumda değiliz. Özellike ben Osman Özdemir adına böyle konuşuyorum. Bugün neysem, bundan sonra da aynı şekilde davranmaya gayret edeceğim. Çünkü Türkiye’de birşeyleri değiştirmemiz lazım diye düşünüyorsak, birilerinin bunda adım atması lazım. Ben de bu adımı atıyorum. Küme düşmeyi, yenilgileri ya da şampiyonlukları vatan millet sakarya edebiyatına dökmeden bunun bir spor ve eğlence olduğunu anlatmamız lazım. Yıllardır maç kaybediliyor, bakıyorum futbolcular ya da antrenör arkadaşlar, hakemi suçluyorlar. Ya da saha kötüydü, taraftar bilmem ne yaptıydı... Hayır, açıkcası ben ve oyuncularım bunlara sığınmadan mertçe biraz da hatanın kendimizde olduğunu ifade ettik her zaman. Şimdi hakem arkadaşlarımız, ben bu konuda özellikle dikkat ediyorum. 5-0 yeniliyor, antrenör arkadaşımız çıkıyor diyor ki, “Maçı hakem katletti”. Ya insan önce kendini biraz sorgulamalı. Kendine sorduğu sorunun cevabını verebiliyorsa zaten mesele ortadan kalkıyor. 5-0’lık neticede hakeme yüklenmeninde açıkcası pek anlamı yok. Diyelim ki var. Ama onları da yargılayan bir müessese zaten var. Bizim ikide bir çıkıp onları basının önüne ya da spor kamuoyunun, taraftarın önüne atıp da yem yapmaya hakkımız yok. Ortalama 100-200 düdük çalıyorlarsa, çalmış oldukları yanlış bir düdüğü biz değerlendirip hakem arkadaşlarımızı da kötü posizyona sokuyoruz. Ben bunlardan uzak duruyorum. Her maç sonrası hakemlerle ilgili eleştiri yapmamaya gayret ediyorum. Ki biz böyle davranırsak mutlaka onlar da stresten, kavgadan uzak durunca çok daha sağlıklı maç yöneteceklerdir.
 
“HAKEMLER HATA YAPABİLİYOR; AMA HER TAKIMA...”
-Çoğu kişi feryat eder, “Hakemlerden canımız yandı” diye. Peki sizin hiç canınızın yandığı olmuyor mu?

Olmaz olur mu, geçen yıl full bir sezonu geçirdim. Ama sezon sonunda baktığım zaman herşeyin eşit ve dengeli şekilde dağıtıldığını görüyorum. Yani bugün bana haksızlık yapıldıysa, ertesi gün bakıyorum benim rakibime haksızlık yapılmış. Yani her şey dengeli gidiyor. Burada ben-sen meselesi değil yani. Hakem arkadaşlarımızı biraz rahat bırakmak lazım.
  
-Yani şöyle bir gerçek mi var. Dağıtımda, yanlış da doğru da adaletli oluyor.
Kesinlikle. Şimdi hakem arkadaşlarımıza bakıyorum. Çoğunu maçlarımızı yönettikleri için tanıyorum. Ama özel hayatlarında hiç birisini tanımıyorum.
 
“HAKEMLERLE DAHA YAKIN OLMALIYIZ”
-Keşke tanıma imkanınız olsa.

Zaten en büyük sorun burada. Öyle bir organizasyonlar yapılmalı ki yılda bir ya da iki kere biz bu arkadaşlarımızla oturup sohbet etmeliyiz. Ne olursa olsun onların karakterleriyle ilgili, yapılarıyla ilgili bir takım doneler alabiliriz o muhabbetlerimizde. Ama malesef bu yapılmıyor. Mesela ben Selçuk hocayla Ankara’da bir muhabbette bulundum. Çok farklı, çok yakın, çok samimi. Bizim maçımızı veya herhangi bir takımın maçını yönettiğinde hiçbir art niyeti olmayacağını ben anladım. Mesela daha sonra bizim maçlarımıza geldi. İyi düdük de çaldı, kötü düdük de çaldı ama şunu biliyorum, samimi olduklarını düşünüyorum. Niçin benim hakkımda kötü düşünsün ya da kötü düdük çalsın. Bizim oyuncumuzu tanımaz, takımımızı tanımaz, beni tanımaz, bütün hakemler için konuşuyorum. Bizimle ilgili ne art düşünceleri olabilir ki. Bu konuda bir organizasyon eksikliği var. Bence her maç öncesi her iki takımın teknik direktörleri hakem arkadaşlarımızın odasına gelip bir 5-10 dakika muhabbet etmeliyiz yani.

“HAKEMLERİN HEPSİ PIRIL PIRIL İNSANLAR”
-Hocam denk geldi. Selçuk hocayla bir röportajım oldu. Aynı sizin dediklerinizi gündeme getirdik. “Hakemle futbolcu, hakemle teknik direktör arkadaş olamaz mı? Mesela Selçuk hocayla ben çocukluk arkadaşıyız. Ama o hakem oldu, ben ise futbolcu oldum. Artık görüşemeyiz gibi bir saplantı var Türkiye’de” dedim.

Bizim bir ortamda bulunmamız lazım hakem arkadaşlarımızla. Hepsi pırıl pırıl, hepsi çok değerli insanlar. Aslan gibiler, civa gibiler. Süper Lig hakemi olduysa bu arkadaşlar, boşuna buraya gelmemişler. Bir takım elemelerden, bir takım sınavlardan geçip, maç yönetme hakkı elde ediyorlar. Bu hakem arkadaşlarımız kötü maç yönetmek isterler mi? Ya da Süper Lig hakemliğinden aşağıya düşmek isterler mi? Bunların verimli olabilmesi için biz teknik adamların, futbolcuların, yöneticilerin, hakem arkadaşlarımızla ilgili açıklamaları çok önemli. Her zaman pozitif düşünmeliyiz biz.

“HAKEMLER BİZDEN DAHA OLGUN”
-Teknik direktör, yönetici çıkıp hakemi çok rahat eleştiriyor. Peki hakem de çıkıp dese ki, “İyi de senin takımın çok kötü oynaDı. Maça doğpru dürüst hazırlanmamış. Sen de takımını maça hazırlayamamışsın. Futbolcu boş kaleye topu atamadı. Kötü oynadı. Sende kötü teknik direktörsün” dese ne olacak?

Bu konuda hakem arkadaşlar çok büyük olgunlukta davranıyorlar. Ama aynı olgunluğu biz teknik adamlar ve futbolcular göstermiyoruz.

-Bu kadar kısa, net ve doğru.
Evet.

“FENER’İ YENDİK AMA BİZİ ÖVMEDİLER”
-Osman hocam, geçen sene güzel bir sezon geçirdiniz. Takım olarak beğeni topladınız. Bu sezon da Hacettepe adıyla Fenerbahçe’yi yendiniz. Böyle maçlardan sonra gündeme gelmek bir sıkıntı yaratıyor mu, yoksa bunu bir motive olarak kullanabiliyor musunuz?

Tabii ki büyük takımlarla oynarken o hafta spor kamuoyunun ilgisi faha farklı oluyor. Fenerbahçe’yi yenmemize rağmen, Hacettepe’nin iyi oynadığını yazdıklarını pek görmüyorum açıkçası. Ama bu bir renk meselesidir. Hak da vermiyor değilim.
 
“YAKIŞIKSIZ ELEŞTİRİLER YAPILIYOR”
-Ama kendinize de haksızlık yapılmasını kabul edemezsiniz.

Edemeyiz tabi. Şimdi biz Hacettepe kulübü olarak 2001 yılında doğduk. 7 yaşındayız. 7 yıllık süreçte takım Süper Lig’e çıkmış. Televizyon programlarının büyük bir bölümünde şunu görüyorum, “Hacettepe’nin bu ligde ne işi var”. Çok yakışıksız, haksız eleştirilere uğradığımız zaman üzülüyorum. Bu takım incelendiği zaman, 7 sene önceye dönüldüğü zaman, evet bu takım Gençlerbirliği Kulübü’nün alt yapısı olarak başladı bu hayata. Gençlerbirliği’nden doğdu, Gençlerbirliği’nin altyapısında ne kadar genç, ilerisi için ümit vadeden oyuncular varsa, bu takıma empoze edildi. 3. Lig’den başlandı bugün buraya gelindi.

-Yanlış mı yapıldı hocam?
Ya yanlış olur mu. Bence Türkiye’de çok kulüplere örnek olacak bir davranış şekli bu. Size samimi söylüyorum geçen yıla kadar bu kadromuzda 22 tane 2001 yılında başlayan oyuncu grubu vardı, geçen yıla kadar. Biraz bu yapıda bozukluklar oldu ama bu elde değil. Süper Lig’e çıktıktan sonra düşünceler biraz değişiyor. Hedefler farklılaşıyor. Ama şimdi bu kadar örnek olacak bir kulüp için şu anda tutup da “Turkcell Süper Lig’de ne işi var” dendiği zaman, açıkcası hem oyuncumuz, hem biz, hem yöneticilerimiz üzülüyor.
  
“KÜÇÜMSEMEYİN, ÖRNEK ALIN”
-Peki o zaman ben sorayım, Süper Lig’de ne işiniz var?

Süper Lig’de biz örnek kulüp olmaya çalışıyoruz. Yoktan varolan bir takımız biz. Türkiye’de kulüpler ekonomik sıkıntı içerisinde işte para bulamamaktan gelirlerin azlığından şikayet ediyorlar, eğer ki Hacettepe Kulübü’nü inceleseler, bundan sonra yapacakları transferlerde bundan sonra yapacakları mali bütçelerde zorlanmayacaklardır. Genç oyuncularla düşünülen bir sürü işin yapıldığını bu Hacettepe takımı hem kulüp olarak hem teknik kadro olarak, hem oyuncu grubu olarak gösterdik. Ne işimiz var dersek, eğer iyiyi örnek alıyorlarsa insanlar Hacettepe’yi örnek alsınlar. Biz de bu işi sonuna kadar götürüp, bu Hacettepe takımının ilerideki yıllarda Türk futbolunda söz sahibi olabileceğini, eğer bu kurumsal yapı, anlayış bozulmadığı taktirde belki de yıllar önce Trabzonspor’un yapmış olduğu bir Anadolu efsanesini yaratabiliriz diye düşünüyorum. Onun için bizi pek fazla küçümsemesinler. Ciddiye alsınlar, burada bir alınteri, emek var. Bir örnek olma durumu var. Biraz eleştirilerde haksızlık yapılmasın yani.
 
“HACETTEPE’NİN TARİHİNİ BİLMEDEN KONUŞUYORLAR”
-Bu sizi biraz üzmüş.

Üzülüyorum tabi. Adam canlı yayında çıkıyor, diyor ki “Hala anlamış değilim bu Hacettepe’nin ne işi var ligde” diyor. Ayıptır, günahtır, yazıktır. Hacetteepe ismini biz yeni aldık ama Hacettepe’nin tarihine bir döndüğümüz zaman, televizyonlarda konuşan arkadaşların bakıyorum, Hacettepe’nin tarihini pek kavrayacak yaşta da değiller. Orta yaş üzerindeki insanlar Hacettepe’nin ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Biz de bunu tekrar canlandırmaya çalışıyoruz. İnşallah başarılı oluruz. 
  
-Zamanında bir Hacettepe gerçeği varmış. Bugün yeniden gündeme gelmiş. Sizin futbol oynadığınız zamanlarda veya onun da öncesinde, bugün olmayan ama o zamanlar çok önemli kulüpler varmı. Mesela Vefa deriz hep.
İzmir’de bir Altınordu takımı var mesela eskiyi arayan. Bulmaya çalışıyorlar ama pek başarılı olamıyorlar. Şimdi genç jenerasyon Hacettepe’yi pek bilmiyor. Ama biz şimdi üniversiteyle beraber bu ismi gençliğe de aşılamaya gayret ediyoruz. Başarılı da olacağız.
 
  
Erdem Erol
Ligtv.com.tr Haber Müdürü