Baki'nin sesini titreten cümle!..

Baki'nin sesini titreten cümle!..
Baki Mercimek... Arkadaş dediğim, arkadaşlığından gurur duyduğum isimlerden bir tanesi. Tertemiz yüreği olan bir insan olduğu için sevdim hep Baki’yi... Hayata bakışı, gülmesi, içtenliği, duruşu olan bir Baki vardı hep karşımda; İstanbul’da. Ankara’da da aynı duruşu sergileyen, hayata da futbola da saygısı aynı ciddiyette devam ettiren aynı Baki’yi buldum karşımda.
 
Ankara’da son günüm, gece idmandan sonra buluştuk Baki’yle. Mustafa Özkan’ın eski, Baki’nin yeni evine gittik.
 
İlk tanıştığımız günü anlatmaya başladık birbirimize ve Baki’nin yakın arkadaşlarından Ersen’e...
Bir masanın etrafında 4 kişi oturuyoruz...
Mustafa Özkan ki yılların eskitemediği bir dost...
Yanında eski hakemlerden Reşat Çağan ki hoca anlatsın siz dinleyin...
Masanın karşı tarafında ben ve Baki...
Ana konu Baki’nin yemek yemesi.
Baki tok gelmişti ama masada ne var ne yok tam anlamıyla süpürdü. Bende gözler faltaşı gibi, düşünüyorum bir de aç gelseydi ne olurdu?
 
Gazeteci- futbolcu olarak çok az sohbetimiz oldu Baki ile bugüne kadar. Ama “Artık yeter” dedim Baki’ye, “Bu sefer karşına gazeteci olarak çıkıyorum”.
 
“Tamam” dedi, “Başla”...
 

 
Adamı tanıyorum, birçok şey biliyorum hakkında ve bildiklerimi de kendisinden biliyorum işin kötüsü. E gel şimdi sor bakalım... Ama işimiz bu... Nereden başlasam, ne sorsam diye düşünürken aklıma geldi. Kayıt cihazını çalıştırdım ve Baki ilk soruyu beklerken, ben beklemediği taraftan girdim konuya. “Ne bir kızı sevmek, ne bir lokma ekmek, seviyoruz seni Baki Mercimek, Baki Mercimek” dedim, o anda tutuldu kaldı Baki...
Sesi titriyor, dura dura konuşuyor, yutkunuyor...
Heyecanlandı...
Gözler bana doğru bakıyor ama Baki başka yerlerde...
Anlatıyor, hayır anlatmaya çalışıyor...
Benim gözümün önünde İnönü Stadı... Tribünler...
“Seviyoruz seni Baki Mercimek, Baki Mercimek” kulaklarımda sürekli.
Dili damağı kurudu neredeyse Baki’nin...
Ne desem, ne sorsam o hale sokamazdım Baki’yi...
 
Erdem Erol
Ligtv.com.tr Haber Müdürü
[email protected]
 
“SEVİYORUZ SENİ BAKİ MERCİMEK”
-“Baki, “Ne bir kızı sevmek, ne bir lokma ekmek, seviyoruz seni Baki Mercimek, Baki Mercimek” desem ne dersin? (Uzunca bir sessizlik oluyor ve Baki tane tane, dura dura konuşuyor)

Isınmayı bırakıp, o güzel dolu dolu beni o kadar çok seven insanlara yaklaşıp, üçlü çektirip, onların gösterdiği sevgiyi karşılıksız bırakmamak ve benim de onları ne kadar sevdiğimi belli edip, karşılıklı güzel sevgiyi hissetmek... İnanılmaz güzel şeyler aklıma geliyor. Yani futbol hayatımda benim tüylerimi bu kadar diken diken eden başka bir olay olmamıştır.
 
-Baki heyecanlandın mı?
Şu an heyecanlandım, evet.
 
-Baki sesin titriyor.
Evet. Çünkü o 2 senede çok olay yaşadım. Hem saha içinde hem saha dışında. Mutlu anlar, üzüntülü anlar. Kupalar kaldırdım. İnanılmaz eleştirildim, ıslıklandım.
 
-İnanılmaz da sevildin.
Evet, inanılmaz da sevildim. Bunlar insanın aklına gelince, bir taraftan hem özlüyor, diğer taraftan da güzel anıyorum. Bunları sözle anlatmak çok zor. O anda sahadaki hislerimi de ifade etmek çok zor. Yani şu anda onları o seviyede hissedemesem bile yine de sesim titriyor.
 
-Baki Beşiktaş formasıyla 2 sezonda toplam kaç maç oynadın?
İlk sezon 42 maç oynadım. İkinci sezon 25 maç oynadım. 67 maç ediyor.
 
“TARAFTAR BENİ KENDİ GİBİ GÖRDÜ”
-Taraftarlar seni tribünlere hep çağırdılar. Zaman zaman eleştirdiler seni ama o kadar da çok bağırlarına bastılar ki. Resmen kendilerinden biri gibi gördüler. Seni neden bu kadar çok sevdiler, nasıl sevdiler? Ne yaptın da kendini o tribünlere bu kadar sevdirdin?

Onlar nasıl destek veriyorlar, nasıl ruhlarıyla seviyorlar, nasıl ruhlarını sahaya yansıtıyorlarsa ben de aynı şekilde ruhumu sahaya yansıttığım için onlar da beni kendilerinden gibi gördükleri için, gerçekten içten ve kalbimle oynadığımı gördükleri için beni çok sevdiklerine inanıyorum.
 
MEDYAYA SALVOLAR...
-Zaman zaman tribünlerin seni çok sevmesine rağmen zaman zaman da eleştirel tezahüratta bulundular. Hani bir baba gibi şefkatliler, teşbihte hata olmaz, ama hem severler hem döver derler ya.
Yok, ben öyle bakmıyorum olaya. Diğer taraftan bakıyorum. Çünkü 2 sezonda 2 kere ıslıklandım. Bir Trabzonspor maçı vardı, evimizde oynadığımız maç, o da o sezonun ilk müsabakalarındandı ve mağlup olduğumuz ilk maçtı o sezon. O maçtan sonra da açıklama yapmıştım. Bizim akıllı gazetecilerimiz vardı işte benim ağzımı yoklayıp, ne düşündüğümü ne hissettiğimi bildiklerini sanan insanlar vardı. İlginç sorular sordular, daha önce de böyle ıslıklanan oyuncular oldu, onlar gitti, şimdi sen de ıslıklandın ne düşünüyorsun gibi sorular sordular.
 
-Yani sen de gidersin gibi sorular mıydı?
Öyle şeyler yoklamaya çalıştılar ama bende öyle bir düşünce, öyle bir his, bir küsme hissi ya da eleştiri hissi yoktu taraftara karşı. Hiç de olmadı zaten. Ben şuna bağlıyorum, inanılmaz derecede başarıya aç olan bir taraftar, zaman zaman kötü sonuçlardan belki fazlasıyla sorumluluk alan futbolcular belki daha fazla hata yaptıkları için onların üstüne doğru gitmeye kalktılar ara sıra. Bunun kurbanı demiyorum, bunun eleştiri odağı ben olmuştum. Bu belki basından dolayı olmuştu, televizyonda konuşulanlardan dolayı stada bile gelmeyen insanlar bile beni eleştirebiliyordu. Sahada gösterdiğim o ruhu verdiğim o mücadeleyi görmeyen insan bile eleştirebiliyordu ama bunlar iki defa oldu. Bir kere de son sezon evimizde oynadığımız Fenerbahçe maçında. O maçta da hiç kötü oynadığımı düşünmüyorum, hata yaptığımı da düşünmüyorum. Ama küçük çaplı olsa da oldu bunlar. Başarıya aç olan bir taraftar olduğu için zaman zaman hem kendisini hem takımınıda yıprattı.
 
“KARİYERİM BEŞİKTAŞ'TA KALMADI”
-2 yıl Beşiktaş’ta oynadın ama Baki Mercimek’in hayatı Beşiktaş ile sınırlı değil. Sen bir yerlerden geldin.

Ve bir yerlere gideceğim.
 
-Nereden geldin, neler yaptın, 7-8 yaşlarında neler yaşadın, onları da konuşmak istiyorum. Futbola nasıl başladın?
5 yaşında. Hollanda’da Amsterdam’da bir amatör takımda başlamıştım.
 
-Yürümeye kaç yaşında başladın Baki?
Çok geç başladım, çok şişkoydum ben çocukken.
 
-Yürümeye geç başladın ama 5 yaşında top peşinde koşmaya başladın.
Evet aynen öyle. 8 yaşında Ajax’ın altyapısına girdim. Ben bunu her yerde röportajlarda anlatmak istemiyorum ama Ajax altyapımı ve Premier Leauge’deki tecrübemi, Türkiye gelişim, Gençlerbirliği’nde oynayışım, Ümit Milli Takımda forma giyişim, sonra A2 ve A Milli Takıma yükselişim, Gençlerbirliği’nde 3 sezon oynadıktan sonra hem UEFA Kupası’nda oynayıp, hem Türkiye Kupası finali, ligde Beşiktaş gibi bir camiaya transfer olduktan sonra, şimdi Ankaraspor’a geldim. Yani benim futbol kariyerim Beşiktaş’ta kalmadı. Ama o taraftar sevgisi, o gönül bağımlılığım elbette Beşiktaş’ta kaldı az olsa da. Futbolda geçmişte yaptıkların hiç önemli değildir. Geçen hafta gol atsan bile bu hafta sayılmaz. İleriki haftalarda puana ihtiyacı olan bir takımdayım. Ben hiç geçmişe bakarak, geçmişte oynadığım takımlarda sergilediğim başarıya bakarak yarına çıkmıyorum. Çünkü öyle olursa yerinde saymış olursun, hedefi olmayan insan da ölü insandır. Ben şu anda geçmişte Beşiktaş’ta, ondan önce Gençlerbirliği’nde, ondan önce İngiltere’de, ondan önce Ajax’da yaşadıklarımı düşünmüyorum. Onları tabii ki yanımda taşıyorum, gördüğüm sevgiyi, yaşadığım tecrübeyi, yaşadığım kötü olayları, hem futbol hayatımda hem özel hayatımda, bunların hepsi insanın bir parçası. Bu insanın hem özel hayatına yansır hem futboluna da yansır.
 
“20.000 ÇOCUK ARASINDAN 20’YE KALDIM”
-8 yaşında Ajax’ın altyapısındaydın.

Evet, 20 bin çocuk toplanmıştı. Ama onlar nasıl toplandı? Ajax’ın scouting merkezi var, hocaları var Hollanda genelinde. Yetenekli çocukları araştırıyorlar, izliyorlar, beni izledikleri gibi. Sonra o 20 bin çocukla 3 aylık bir süreç var. 20 bin çocuk belirli periyotlarda belli sayılarda çağrılıyor, idman yapılıyor, maç yapılıyor ve bu süreç 3’e bölünüyor. Birinci ayı geçersen, 2. aya, onu da geçersen 3. aya çağrılıyorsun. 3. ayda da 200 çocuk kalıyor. 200 çocuktan da 20 oyuncu seçiyorlar.  Ben ilk ayda o seçilen 20 çocuğun arasındaydım. 2. ve 3. aya girmemiştim.
 
-8 yaşında kapısından Ajax’ın kapısından kaç yaşında çıktın?
18’e yakındım.
 
-Yani 10 yıl boyunca futbol adına herşeyi orada öğrendin diyebiliriz.
Evet
 
AJAX’IN ALT YAPISINDA NELER YAPILIYOR?
-Ajax’da neler yaşadın 10 yıl boyunca?

Çok güzeldi. Benim hem olgunlaşma dönemime denk geldi, hem futbol okulu olarak, bilgi sahibi, futbolun atletik ve akıl oyunu olduğunu öğrendim. Özellikle altyapıdaki hocalarımla hala irtibattayım. Kimileri büyük takımlarda hocalık yapıyorlar, kimileri hala Ajax’ın alt yapısında hocalık yapıyorlar. Orada en çok benim aklımda kalan sözler, futbol dışında sözler.
 
“17 YAŞINDA İNGİLTERE’YE TRANSFER OLDUM”
-Örneklemek gerekirse.

Hocalar altyapıda bize neredeyse yalvarırdı. Okulunuzu ilk plana koyun, sonra futbol olursa olur. 6 ayda bir okul raporlarımızı ve karnelerimizi kontrol ederlerdi, çünkü oranın aynı zamanda okulu da vardı. Okulda kötü olan dersleri karnede, okuldan alınan raporlarda gördüğü zaman idmana çıkmak yasaktı ve idman saatlerinde okulun öğretmenlerinden ders alırdın, notların düzelene kadar. Ve o hırsla futbolu herşeyden çok seven çocuklar olarak okulumuza çok önem veriyorduk. Raporlarımız kötü olmasın, antrenmanlardan eksik kalmayalım diye daha çok çalışıyorduk. Ve hepimize sürekli hatırlatıyorlardı, “Bakın çocuklar aranızda belki bir, belki iki belki üç taneniz profesyonel futbolcu olacaksınız. Diğerleriniz hayata atılacak, farklı meslek sahipleri olacak, farklı işlerde çalışacak. Profesyonel futbolcu olamayanlar diplomalı olsun” derlerdi. En azından futbol herşey değil demek istediler. Benim için çok büyük bir şans oldu, tabii ki Ajax’da olduğun için iyi bir altyapı alıyorsun, iyi hocalarla iyi futbolcularla yetişiyorsun. Ajax’ın A takımına yükselmeden 17 yaşında İngiltere’ye transfer oldum.
 
- Çok kötü bir yere gitmişsin Baki. (Gülüyoruz)
Profesyonel futbolcu olabilmenin şansını o zaman gördüm. Benimle birlikte altyapıda olan 1-2 arkadaşım sonra Ajax’ın A takımına yükseldi ve sonra da Avrupa’nı büyük takımlarına transfer oldular. Hocaların dedikleri doğru çıktı. Aramızda bir iki tanemiz profesyonel oldu. Profesyonel futbolculuğun ne kadar büyük sorumluluk getirdiğini iyi benimseyen birisiyim. Onun için her zaman hangi forma olursa, hakkını vermek için herşeyi yaparım.
 
“AJAX’I TUTUYORUM”
-20 bin kişiden başlayıp, o 1-2 kişiden biri olmasaydın, ki eğitimlerinizde sıkı şekilde takip edilmiş, o süreçte kafanda şu olurum diyor muydun?

Onları ben hiç düşünmedim. Benim ailem Hollanda’da küçük çaplı da olsa ticaret içinde. Biri dükkan sahibi, biri tekstille uğraşıyor. Ben de bir yolunu bulurdum ama onlara odaklanmadım, çünkü benim hayalim profesyonel futbolcu olmaktı. Odamın her yerinde posterler, toplar, Ajax’ın A takımında oynayan futbolcuların imzalı formaları vardı. İnsanlar bana hangi takımı tutuyorsun diye sordukları zaman, “Ajax” diyorum. Bunu çok rahatlıkla söeyleyebiliyorum.
 
“TÜRKİYE’DEN, DAHA ÖNCE OYNADIĞIM BİR TAKIMI TUTUYORUM”
-Bunu çok rahat söyleyebiliyorsun çünkü Türkiye’den bir takım tutmuyorsun.

Türkiye’den, daha önce oynadığım bir takımı tutuyorum.
 
-Futbolcular genelde “Küçükken Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş’ı tutuyordum ama artık tutmuyorum” derler.
Evet öyle derler. “Sonradan da tutmak olmaz” falan derler. Ama öyle bir şey yok.
 
-Sonradan da bir takım tutulabiliyor yani.
Elbette oluyor.
 
-Sen de önceden oynadığın bir takımı tutuyorsun.
Evet, önceden oynadığım bir takımı tutuyorum.
 
-Hangisi diye sormayayım o zaman. Anlayan anlıyordur. (Gülüyoruz)
Ajax olabilir, Gençlerbirliği olabilir, Beşiktaş olabilir... Milli Takım olabilir.
 
“BENDE TÜRK KANI VAR, AY YILDIZ İÇİN BEKLERİM” 
-Hangi milli takım?

Tabii ki Türkiye. Ben Hollanda milli takımını hiç tutmadım. 17 yaşında İngiltere’ye gittiğimde, kalbim biraz Ajax’da kaldı. Çünkü benim takım arkadaşlarım A takıma yükselmişlerdi, ben İngiltere’ye gitmiştim. Oradaki atmosferi de gördüm. 17 yaşında bir çocuk olarak, profesyonel futbola adım atan bir insan olarak, evimden uzaktım ama yaşıma göre güzel bir yere transfer olmuştum, güzel tecrübeler kazandım. Sunderland A takımında kadroya girdiğim anda Hollanda Milli Takımından teklif geldi. Gazeteciler bana sordular ve ben “Hollanda milli takım formasını asla giymem. Benim damarlarımda Türk kanı akıyor. Ve ben bayrağımı taşıyan formayı giymek için kariyerimin sonuna kadar beklerim” demiştim, 17 yaşında. 2 sene sonra Gençlerbirliği’ne geldim ve Ümit Milli Takımıyla İngiltere’ye karşı ilk maçmı oynadım. Beşiktaş İnönü Stadı’nda İngiltere’yi 1-0 yenmiştik. Yani 2 sene önce söylediğim bir sözü 2 sene sonra gerçekleştirdim. Hayalim o zaman Ümit Milli Takım’dan direkt A Milli Takım’a yükselmekti. Çünkü hedeflerimi kafamda öyle oluşturmuştum. Ama biraz aksadı onlar. A2’ye yükseldim. Sonra A milliye çağrıldım. A millide de Azerbaycan’a karşı 90 dakika forma giyme fırsatı buldum. Beşiktaş’a transfer oldum. Beşiktaş’ta oynadığım sürece Milli Takıma çağrılmadım ama daha önce söylediğim sözlerimin arkasındayım. Kariyerimin sonuna kadar o Milli formayı taşıyana kadar her zaman hedefimi milli takım olarak tutacağım.İster Beşiktaş olsun, ister dünyanın diğer ucunda bir takım olsun, ister Ajax olsun, her zaman hedefim A Milli formayı hakkını vererek taşıyıp, performans sergilemek. Benim de hedefim bu.
 
“OFLUYUM”
-Baki kendini daha çok Ankaralı mı yoksa İstanbullu gibi mi hissediyorsun
.
Ben kendimi Oflu hissediyorum. Baba tarafım Oflu benim. Hollanda’da da bana sordukları zaman ben Ofluyum diyorum.
 
-Trabzonluyum demiyorsun, niye?
Oflular öyle der zaten.
 
-Doların üzerinde ne yazar Baki?
United States Of America. Öyle Temel, Dursun gibi espriler var. (Gülüyoruz) Yani ben kendimi Türk hissediyorum. Türk’üm ben. Yurt dışında doğup büyümenin bende bir gurbetçi olarak olumlu tarafı bu, kendini Türk hissetmek.
 
-Gurbetçi olarak olumsuz tarafı var mı? Yaşadın mı?
Hayır. Olumsuz tarafı insanlar kendisi oluşturur. İnsanlar Türkçe’yi öğrenmemek için çaba gösterir belki. Belki benim yapım dillere çok yatkın olduğu için Türkçe’yi çok çabuk öğrendim, Gençlerbirliği döneminde. Türkiye’nin insanlarını anlamak kolay değil gurbetçi olarak. Ama tabii ki insan her zaman gelişim içindedir. Hem futbolcu olarak da gelişim içindesin. Bunu özel hayatıma da yansıtıyorum, sahanın içine de yansıtmak için çaba gösteriyorum. Her hocadan birşeyler öğrenmişimdir, her bulunduğum şehirde, ortamlarda bir şeyler kapma peşindeyim.  Onun için Türkiye’de uyum sağlamak benim için zor olmadı. Ne kadar zor dönemler geçirdiysem de, na kadar başarılı dönemler geçirdiysem de, ne bir şımarıklığım olmuştur, ne bir eleştiri kaynağından etkilenip de kendimi bunalıma soktuğum olmuştur.
 
 
KAFAYI NİYE KAZIDI?
-Şimdi Baki, farklı bir soru. Kaç yıldır saçlarını kazıyorsun?

8 yıldır. İngiltere’ye gitmeden önce babaannemin rahmetli olduğu haftadan beri kafam her zaman böyle.
 
-Bunun bir nedeni var mı, yoksa...
Bir arkadaşımla iddiaya girdik. Arkadaşım saçlarına çok düşkündü, uzun saçları vardı. Ona “Yarın ben saçlarımı kazıtacağım, ne düşünüyorsun, yakışır mı bana” dedim. O da bana “Ya sen saçlarını kazıt ben de kazıtırım” dedi. Onun inadına kafamı kazıttım, elimde de traş makinası, evine gittim, zile bastım. Camdan bana bakıp, "Kimsin sen" dedi, beni tanımadı. Sonra tanıyınca, “Saçlarımı kesmeye mi geldin” dedi. Ben “Evet” deyince, “Git kapımdan” diye bağırmaya başladı bana. Açtım kapıyı, yukarı çıktım, saçlarını traş makinasıyla tam orta yerinden kestim ve o günden itibaren 8 yıldır böyleyiz. İnanılmaz rahat ediyorum. Sporcu olarak çok terliyoruz hem de çok idman yaptığımız için günde bazen 2-3 defa duş almak zorunda olduğumuz için.
 
-Yıka ve çık yani.
Evet, ben yıkanıyorum ve çıkıyorum. Veya sahada çok terledim saçım rahatsız etmiyor. Yakıştığını da söylüyorlar. Kafada vuran topun çıkardığı sesten de hoşlanıyorum. (Gülüyoruz)
 
-Nasıl bir ses?
Sen de çok iyi bilirsin.
 
HITMAN BAKİ
-Tamam ben de saçları kazıyorum ama ben kafayı topa vurmuyorum. Ben futbolcu değilim.
(Sohbetin tam bu anında Baki’nin en yakın arkadaşlarından Ersen araya giriyor ve “Hitman” diyor, Baki devam ediyor)
Hitman diye bir film var. O filmde takım elbiseli, kel kafalı, silahlı bir karakter var. Filmi izlemiştim, çok güzel bir film. O karakteri görüntü olarak bana çok benzetiyorlar. Filmde karakter takım elbiseli, deplasmanlara biz de takım elbise ile gittiğimiz için takım arkadaşım bana, “Ya Baki, geçen gün Hitman’i izledim. Ne kadar ona benziyorsun” dedi ve o günden sonra bana Hitman lakabını taktılar.
 
 
 
BU DA SOYADI HATIRASI...
-Ama genelde sana Baki ya da Baki Mercimek diyorlar
.
Evet, soyadım insanların dikkatini çekiyor. Ben Türkiye’ye ilk geldiğimde Gençlerbirliği’ne imzayı attıktan bir gün sonra takımın malzemecisi bana “Formana ne yazalım?” diye sordu. Ben de Mercimek dedim. “Olur mu ya” dedi. “Niye olmasın” dedim. “İnsanlar dalga geçerler, sadece Mercimek yazdırma” dedi. Ben de “Abicim yurt dışında sadece soyisimler yazılıyor, sen de Mercimek yaz” dedim. “Yok yok Baki yazdıralım” deyince “Hayır, benim soyadım Mercimek, insanlar ne düşünürse düşünsün” dedim. Sonra “Tamam tamam sen de kırılma, B.Mercimek yazalım” dedim. O gün bugündür B.Mercimek yazıyor. Her insan soyisminden gurur duymalı bence. Ben soyismimden, ailemden ve soyismimi formamda taşımaktan gurur duyuyorum. 
 
 
“TRABZONSPOR VE AVRUPA’DAN TEKLİFLER GELDİ”
-Baki Trabzonspor’a transferin gündeme geldi mi hiç?

Oldu, evet. Gençlerbirliği’ne gelmeden önce ciddi bir şekilde olmuştu. Ama netleşmeden Gençlerbirliği’ne transfer oldum.
 
-Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra transfer teklifleri aldın ve benim bildiğim Avrupa’dan teklifler de geldi. Ama sen Ankaraspor’u tercih ettim.

Evet vardı ama 5 yıldır Türkiye’de olduğum için, milli formayı giydiğim için, kendimi en azından Baki Mercimek olarak kanıtladım. Burada arkadaşlarım olduğu için Türkiye’de kalmayı tercih ettim. Türkiye’de kendimi daha çok ispatlamak istiyorum. Hem büyük takım forması giydim, hem Gençlerbirliği’nde bayağı başarılar elde etmiştim. Şimdi tekrar Ankara’ya dönmek benim için iyi birşey...
 
“BEŞİKTAŞ’TAN ANKARASPOR’A GELMEK GERİ ADIM DEĞİL”
-Bir anlamda Türkiye’de başladığın yere mi dönmüş oldun, yeniden herşeyi başlatmak gibi mi düşündün?

Yeniden herşeyi başlatmak değil, benim kafamda yıllardır oluşturduğum hedeflerden uzaklaşmamak için. Beşiktaş’dan Ankaraspor’a gelmeyi geri adım olarak görmüyorum.
 
-Başka teklifler de vardı ve sen Ankaraspor’u tercih ettin.
Evet başka kulüplerden de teklifler vardı ama hem kulüp yapısı, hem kadrosu, hem hocası herşeyi varsayarak diğer takımlarla tartınca bana en yakını Ankaraspor geldi. Geçen sene yaşadığı sıkıntıları elbette ölçtüm, neredeyse ligden düşüyordu. "Ben de gelip bu takıma bir katkı sağlayayım" diye düşündüm. Futbol anlayışı çok yüksek olan ve güzel futbol oynatmayı hedefleyen bir hocası var. Saysam bitmez. Benim Ankaraspor’a gelişimdeki sebepleri saysam bitmez, gerçekten çok fazla...
 
-Bu sebepler içerisinde maddiyat...
Maddiyatı hiç saymadım. Maddiyatı konuşmayı da hiç sevmeyen birisiyim. Maddi konularda sorunlar yaşanan kulüpler de olabilir. Maddi açıdan daha fazla vermiş takımlar da olabilir, tercih etmemişimdir ama bu konulara fazla da değinmek istemiyorum, çünkü maddiyat benim için 2. planda.
 
“EĞLENMEYE VAKTİM YOK”
-Ankara’da günlerin nasıl geçiyor, futbolun dışında neler yapıyorsun? İstanbul hayatını da çok iyi biliyorsun. Şimdi önce Ankara hayatından başlayalım, sonra İstanbul hayatını zaten soracağım sana (Gülüyoruz)

Ben 3 yıl Ankara’da yaşamıştım. Burada arkadaşlarım var, abilerim var. Yalnız kalmıyorum. İstanbul’da yaşadığım dönemden çok yakın arkadaşlarım da var. Bir tanesi zaten 2 haftadır yanımda, sağolsun. Ankara’da ne sıkılıyorum, ne de eğlenceye vaktim oluyor. Çünkü gerçekten lige odaklanmış olduğumuz için ve çalışmalarımız yoğun tempoda devam ettiği için sosyal faaliyetlere vaktim olmuyor.
 
-İstanbul’da eğlenceye vaktin oluyor muydu?
İstanbul’da bir yere yerleştiğim için, bir yerde ritim yakaladığım için, arkadaşlarımla güzel vakit geçirmek için ayırıyordum vaktimi. Hem iş hem eğlence zamanımı iyi ayarlıyordum. 
  
 
BAKİ’DEN GECE HAYATI TÜYOLARI...
-Yakın zamanda büyük bir gazetede, İstanbul’da gece hayatında futbolcular sıralandı ve son o sıralamada zirvedeydin.
Ne olarak?
 
-İstanbul gece hayatını, mekanları bilen, oralara giden, iyi giyinen, tavrıyla, kalitesiyle dikkat çeken bir isim olarak zirvede gösterildin. İçtiğin içkiden neyi tercih ettiğinden, kaç kadeh içtiğine kadar ve bir gecede sadece bir mekan değil birden fazla kulüp mekan gezdiğin de yazıldı. Senin bundan haberin olmadı herhalde.
Evet olmadı ama doğru analiz etmişler. Ben eğlence zamanımı çok doğru şekilde ayarlayıp ve az olsa da eğlendiğim zaman iyi eğlenmeyi tercih ediyorum. Genellikle de eğlenceye çıktığım günü, sonraki izinli güne denk getirmeye çalışıyordum. Bu da tabii ki beni rahatlatıyordu. Çünkü bizim sürekli odaklandığımız futbol topu, futbol sahası, getirdiği baskı stres, başarılı veya başarısız sonuçlar, beni rahatlatan dışarıda arkadaşlarımla bir belki 2 kadeh içki, belki bir belki 2 tane kaliteli mekan, orada arkadaşlarımla güzel vakit geçirmek inanılmaz rahatlatıyordu. İzin günümde de güzel şekilde uyuyup dinlenmiş olarak zihinimi de ruhumu da dinçlenmiş olarak sonraki haftaya başlamaktı benim için. Eğlendiğim zaman çok kaliteli eğlenmeyi tercih ediyorum ama bu ya bir kaç haftada birdir, ya da ayda birdir. Ama eğlendiğim zaman kaliteli eğlenirim. Üstümü başımı kaliteli giyinirim, kaliteli mekana giderim, seçtiğim arkadaşlarım da insan olarakda çok kalitelidirler zaten. Belki bu insanların gözüne batmıştır, doğru analiz yapmışlardır. Bence bu insan için çok önemli. Özel hayatında kendisini çok güzel bir yere koyup eğlencesini yapıp sonra oradan kendisini çekebilmesi ve sonra da işine odaklanması bence çok önemli bir özellik. Ben bunu çok iyi başarmıştım ama insanların gözüne battğını bilmiyordum.
 
YENİ EVİNDE BİR GECE KALABİLDİ !..
-Beşiktaş’da 2 yıl oynadın. İstanbul’dan bir ev aldın. Evinin dekorasyonuyla uğraştın, tek tek mobilyaları seçtin, yerleştirdin. O evde kaç gece yatabildin?

Bir gece. Uyandığım sabah kahvaltı yapmadan Beşiktaş ile yollarımın ayrıldığını duydum.
-Bir Cuma günüydü.
Evet bir Cuma günüydü ve bundan senin de haberin oldu anında.
 
BEŞİKTAŞ’TAN AYRILIŞI...
-Yazlığında da kalamadın.

Evet, kalamadım. Bir ev almak çok zor değil futbolcu için. Evi dekore etmek de zor değil futbolcu için. Benim için neden kolay, oraya getireceğim. Ben bekarım ve ailem yurt dışında. Ben Türkiye’de tek başıma sayılırım. Benim eşim yok, çoluk çocuğum yok. Yabancı bir futbolcu değilim. Türkiye’ye uyum sağlamış bir futbolcuyum. Futbolculuk dışındaki hayatımda da çok profesyonelim. Yani benim gittiğim yaşadığım şehirlerin benim için zaten kalıcı olmadığını biliyorum. Çünkü bir futbolcu altı ayda bir transfer döneminde herşeyin olabileceğini benimsemeli. Benim İstanbul’da ev alıp, orada yaşamak, orada kalmak niyetinde olduğum için emek gösterdiğim evimde dayayıp döşeyip orada tek bir gece kalıp sonra gitmek beni hiç üzmedi. Aslında o haberi almak beni inanılmaz mutlu etti. Ki ben önüme bakabileyim. Soru işaretleri kalmadı. Eyvallah, İstanbul konusu kapandı ben şimdi ne yapacağım diye o sabah gözlerim açıldı ve hedef çizdim. Menajerimle, ailemle, seninle, arkadaşlarımla görüştüm. Yani benim için hiç zor olmadı.
  
-Zaten seninle o sürecin öncesinde ve sonrasında görüşmelerimizde hem fikirdik, hep şunu konuştuk, “Sana tamam ya da devam desinler ama bunu erken söylesinler”
Evet, ne kadar erken söylerlerse. Ha onun zamanlaması belki kötüdür, kararı verenler için doğrudur. Ama ben o sabah çoluk çocuk sahibi olsaydım “Hadi toplayın çantalarınızı” demem inanılmaz zor olurdu. "Hayırlısı olsun" deyip, çantamı alıp gittim, çok kolay oldu benim için. Hiçbir üzüntü yaşamadım, zorluk yaşamadım, çok şükür imkanlarım da bunu sağladı ve o açıdan hiçbir duygusal sorunum olmadı. Zaten futbolcularda bu olmamalı. Nasıl Hollanda’dan 17 yaşımda İngiltere’ye gittiysem ve orada tek başıma ayaklarım üstünde durmaya, tecrübe kazanmaya çalıştıysam, Türkiye’ye gelişim de aynı şekilde oldu. Benim için Türkiye’ye gelişim kolay değildi. Ama ben inanılmaz sosyalim ve inanılmaz rahatım. Uyum sağlama sorunum hiç bir zaman olmadığı için bulunduğum şehir hiç önemli değil. Bulunduğum takım da beni o konuda olumsuz etkilemez. Benim için önemli olan çevremdeki insanlar. Yani “İstanbul’dan sonra Ankara’da çok sıkılırsın” diyen insanlar bence çok hatalı. “Ankara’dan sonra İstanbul’da kaybolursun” diyenler de çok hatalı. Bunları söyleyenler çok kısıtlı gören ve hayat tecrübesini fazla yaşamamış olan insanlar. Ben hayatımda, bu yaşıma rağmen çok tecrübeli olduğumu düşünüyorum. Hiçbir yerde uyum sorunu yaşamadım. Hiç bir yerde, “Ah keşke şurada kalsaydım” demedim. Onun için şu anda dayadığım döşediğim ev kirada kaldı, başkasına nasip oldu.
 
-Kime nasip oldu?
Beşiktaş’da Tuna Üzümcü. Gençlerbirliği’nde takım arkadaşımdı. Beşiktaş’a transfer oldu. Benim dayadığım döşediğim ev hazır olduğu için ona da kolaylık olsun diye onu aradım ve “Ev dayalı döşeli, tek bir gece kalmak nasip oldu bana, istersen sen kalırsın” dedim ve o yerleşti. Gayet mutlu evde. O da daha yeni evlendiği için emek gösterdiğim evde, gayet mutlu bir hayata başlamıştır umarım.
 
-Ve sen de Ankara’da Mustafa Özkan’ın evine yerleştin.
Evet, böyle bir üçgen kurduk. Benim için de kolaylık oldu aslında. Yani benim eşim çoluk çocuğum olsaydı daha zor olurdu. Eski takım arkadaşlarım mesela eşleri 6-7-8 aylık hamile, transfer dönemi geliyor ve şehirden ayrılmak zorunda kalıyor. Yani bu durumlar çok zor durumlardır. Futboldan ziyade senin yuvan çok önemli, çocuk çoluğunun güvende, hıuzurda, rahat olması. Benim öyle bir problemim yok, ben her yerde rahatım. Her yerde huzurluyum. Onun için benim sahadaki performansım, çok yüksek olmak zorunda.
 
“ANNEM 4 KİTAP YAZDI”

-Baki, annen Berrin Kaplan'dan bahseder misin biraz?

Annem ve babam Hollanda’da tanışmışlar. Evlenmişler. Ablam ve sonra ben doğduktan sonra babam rahmetli oldu. Annemi inanılmaz çok seviyorum. Annemin de genç yaşta yaşadığı tecrübeler, çoluk çocuk sahibi olması, inanılmaz aşık olduğu kocasını kaybetmesi. Bir çocuğunun evlenip çoluk çocuk sahibi olması, bir çocuğunun futbolcu olması, ailede sorunlar, mutlu anlar, her ne olursa olsun, annemin de yaşadığı büyük tecrübeler var. Kendisi de bu tecrübelerini deneyimleri inanılmaz güzel taşıdı, kendisi kültürlü bir insandır ve bunları kitaplara döktü.
 
-Yıllar önce Türkiye’de yayınlanan 2 kitabı var değil mi?
Evet şimdi 2 kitap daha yazdı. Toplam 4 kitap birlikte baskıya giriyor ve yayınlanacak. Sanırım 2 ay sonra çıkacak. Ben sadece ilk 2 kitabını okudum. Konular bir nebze kendi hayatıyla ilgili alıntılar var, başka insanların gerçek hayatlarından alıntılar var. Hollanda’da yaşayan annemin inanılmaz güzel kitaplar yazmasıyla ve inanılmaz ilgi gören bir yazar olarak olmasıyla gurur duyuyorum. Bu konuda anneme çok  destek veriyorum.
 
-Baki senden forma istemiyorum.
Ne istiyorsun (Gülüyoruz)
 
-İmzalı kitap...
Annem imzalayacak ve sana vereceğim kitapları...
 
-Baki, çok güzel bir sohbetti. Aslında konuşsak daha saatlerce konuşuruz. Konuşuruz da, bu konuştuklarımızı yazıya dökme işini sen yapacaksan devam edelim, yok ben yapacaksam burada tamam diyorum. (Gülüyoruz)
Ben annem kadar iyi yazar değilim. Benim işim sahada. Seninle benim burada karşılıklı oturmamızın nedeni benim futbolcu olmam, senin gazeteci olman. Başka bir iş mi yapıyorsun yoksa (Gülüyoruz) Son noktayı koyayım onun için. Umarım ben kafamda olan hedeflere ulaşırım. Bir gün karşılıklı otururuz ve Erdem ben sana şunu şunu söylemiştim bak, gerçekleştirdim derim ve ilk senin duymanı isterim diyebilirim. İnşallah bunlar gerçekleşir.
 
-Beşiktaş’dan ayrıldığını ilk duyan kişilerden biri ben olmuştum. Senin için üzücü değildi ama ben üzüldüm, inşallah bir daha senin ağzından ilk duyduklarım senin adına çok sevineceğim gelişmeler olur.
İnşallah.