Rıdvan Dilmen: Rakip artık Antalyaspor
F.Bahçe bayağı bir çaba sarf etti. Ligin bitimine 13 hafta kala "Nasıl yarıştan kopabiliriz" diye... Fenerbahçe'nin rakibi Antalya, Başakşehir ve Galatasaray oldu.
Bence Beşiktaş'la rakip değil artık, şampiyonluk şansı kalmadı. Antalyaspor'a geçilmemeyi düşüneceksin 4.'lüğü vermemek için. Oynatmak istediği oyundan görebiliyorduk bunu Advocaat'ın... Çok kötü kadrosu var deniyor, bir de "Bu kadro şampiyonluğa oynamaz" diyenler var. Bu ikisi farklı şeyler.
F.Bahçe'nin kadrosu şampiyonluğa oynar. Kulüp bulsalar Van der Wiel, Salih ve Stoch yoktular. Oynadılar bu oyuncular. Krasnodar deplasmanında 11 çıkmış Emenike de keza... Sahadaki oyun bol hareket, yok bereket... Koşu var, istiyorlar ama sonuç yok. Sonuç için iyi futbolcuları doğru oynatmalısın.
Oyuncuların mevkileriyle oynayabilirsiniz, çift forvete dönebilirsiniz. 21 maçta 37 puanı var F.Bahçe'nin. 26 puan kaybetmişsin.
O zaman başkanından oyuncusuna kadar sorumlular bu işten. Mali kriterler, şunlar bunlar ama bunlar da yönetimlerin sorumluluğunda. Fakat bazen küçük dokunuşlar fark yaratır. Teşhis belli, tedavi belli, eczanede var, gidip alacaksın.
Git bul 10 numara bir tane solak... Duran top kullansın. Sorumlulukları üzerinden atan bir antrenör var. "Niye taraftar gelmiyor" demeye kimsenin hakkı yok. İstanbul'da ilk kez güneş açtı, F.Bahçe'nin havası karardı. Bu oyunculardan hiçbir şey olmaz demiş zaten hoca yönetime.
20 yaşında oyuncusu yok F.Bahçe'nin. Stoperler tecrübeli, İsmail yıllardır büyük takımda oynuyor. Sağ bek PSG'den. 30'lu yaşlarda çok oyuncu var. Bu oyuncular o kadar panik oynuyorlar ki... İştah ile acemi gibi oynamayı karıştırıyorlar. Avrupa kupasıyla Ziraat Türkiye Kupası kalmış sadece elde. (Fotomaç)
Gürcan Bilgiç: Vazgeçmişler senfonisi...
Maçın gidişatı, temposu, beklenen düzeyde kaldı. İki rakibin puan kaybettiği bir maç gibi değil, Fenerbahçe'nin daha önceki tecrübelerindeki bir kopyayı izlettiler. Evet; istiyorlar ve yapmaya çalışıyorlar. Sonuç; beceri bir noktada tükeniyor ve son harekete gelindiğinde, bu haftaya kadar neden bu kadar puan kaybedildiği anlaşılıyor.
Rakiplerin önlem oranını çok azalttığı, sadece belli bölge kontrolleri ile etkisiz hale getirdiği bir takım oldu Fenerbahçe. Advocaat'ın sezon başından beri şikayet ettiği gerçeği, bir kez daha seyrettik sadece. Sıradan oyuncular ile sınırlı beceri sahiplerinin, kendi çevrelerinde dönmesi halinde geçiyor maçlar.
Yine de; kazançlı bir haftaya başlamak adına taraftarın da bir sinerji vermesi gerekirdi. Kadıköy'de, böylesine önemli bir maçta tribünler bu kadar boş ise, futbolcuları da kazanmaları gerektiğine kolay inandıramazsınız. Herkes vazgeçmiş Fenerbahçe'de...
Seyircisi yalnız bırakmış takımı, teknik direktörü de beğenmiyor sahadakileri.
Yönetim, yine "yönetme" sevdasına düşüp, kulübe ile çekişir halde. Fenerbahçe TV'de Advocaat'a en sert cümleler kuruluyor. Pereira'ya bile söylenmeyen kelimeler ediliyorsa, 'birisi' izin vermiş, yolu açmış demektir. Her tarafta yalnızlık var kısacası. Birisi, ötekine güvenmiyorsa; bu ortamdan kenetlenme veya aidiyet değil, vazgeçme çıkar. Kendi adıma şampiyonluk beklemiyorum zaten bu kadrodan. Ama iddiayı sıcak tutup, en azından Şampiyonlar Ligi için fırsat yaratma ihtimalinin korunması gerekir.
İki puan kaybeden Galatasaray, bir hafta sonra Beşiktaş ile karşılaşacakken, üçüncülük ikramı vardı bu maçta. "Neden olmadı?" diye soruyorsanız, Advocaat'ın bakışıyla cevap verelim:
"Nasıl olsun?" Lens ile Alper'in cezasında, yerine oynayanlar üretemediler. Moussa Sow'un santraforluğuna bir kez daha güvenilmez damgası geldi. Ozan'ın bireysel penetreleri veya Stoch'un sürekli şut araması dışında da belli plan yok.
Takımı bu hale getirenler için en kötüsü; sonucu fatura edecekleri bir hakem yönetimi de yoktu sahada. Bülent Uygun bir gün önce söyledi, biz de tekrarlayalım: "Eserleriyle gurur duysunlar..." (Sabah)
Serkan Akcan: Değişim Kaçınılmaz
Perşembe gecesi Krasnodar’a karşı son yılların en kötü oyununu sergilemişken pazar öğleden sonra sadece isimleri değiştirerek ancak bu kadar fark yaratabilirdi Advocaat. Kadıköy’de fizik olarak iyi, mücadeleci, iştahlıydı Fenerbahçe. Ne var ki yine beceri zayıf, üretim cılız, sonuç hüsran oldu. Üst üste iki hafta yarıştaki doğrudan rakipler puan kaybetmişken riske girmeden sadece isimleri değiştirmek Advocaat’ı her geçen maç tıpkı forvetleri gibi yalnızlaştırıyor.
Fenerbahçe Kasımpaşa’ya karşı topun sahibiydi ama oyunun hakimi değildi. Advocaat, Alper’in yokluğunda işi abartıp sahaya 3 ön libero ile çıkınca, Kemal Özdeş topu almayı değil toptan kaçmayı tercih ederek Fenerbahçe’yi zehirledi aslında. Sow’un santrforda oynadığı ilk yarıda neredeyse sıfır üretim vardı, kabul.
Ama bu kısırlığı Sow’a fatura eden kişi Fenerbahçe’ye en büyük kötülüğü yapar. Advocaat bunu yaptı maalesef. Kasımpaşa topu tamamen Fenerbahçe’ye bırakmışken neden Sow ile Fernandao birlikte oynamaz anlamak mümkün değil.
Advocaat garanti yatırımcı kafasında. Ama ticaretin 10’da 9’u cesarettir. İlk yarının bitiminde Souza çıkar, Ozan çıkar ama Sow çıkmaz. Sow çıkarsa isim değişir ama hikaye aynı kalır. İlk yarıda Sow yalnızlığı vardı, ikinci yarıda da Fernandao. Böylesine iştahlı oynadığı bir maçta Fenerbahçe 3 puanı alamıyorsa sorunu burada aramak gerek.
Fenerbahçe, Emre Belözoğlu gittiğinden beri Mehmet Topal ve Souza ile aynı üretim sorununu yaşıyor. Fenerbahçe topa sahip olduğu bir maçta bile bu sistemle pozisyon oyunu oynayamıyor. 0-0 giden her maç büyük risk. Buna çözüm bulmak için Advocaat’ın tabularını yıkması gerek. Topal ile Souza’yı en azından sahanın içinde ayırmalı.
Fenerbahçe merkezden giden, rakibi delen bir takım değil. Topal’ı Skrtel ve Kjaer’in arasına çekip 3’lüye dönmek, dökülen beklere de ekstra kademe getireceği için Advocaat’ın istediği kanat oyunu mümkün olabilir. Kasımpaşa topun karşısına dikilmişken Advocaat bunu yapmış olsa Fernandao ile Sow birlikte sahada kalabilirdi.
Ama rakip stoperleri zorlayacak hiç bir hamle yapmadı Hollandalı hoca. Şayet Advocaat, son 4 gün içinde maç başlamadan yaptığı fantastik tercihlerin yarısını Bursa ve Kasımpaşa maçlarının 2. yarılarında yapabilseydi ligin seyrini değiştirebilirdi. (Fanatik)
Mustafa Saapmaz: Mesele karakter mi?
İstanbul'da hava güzel, maç gündüz ve puan tablosundaki rakipleri puan kaybetmişken Kadıköy tribünlerinde sekiz bin taraftar varsa bu şu demektir: "Yönetime inanmıyorum!"
Peki 'Futbolcuların hiç mi bunda sorumluluğu yok?' diyorsanız, bu futbolcuları her sene başka bir sisteme inanan hoca ile çalıştıran da transferlerde hocalardan önce kendi bildiklerini okuyanlar da bu yönetimdir.
Dün maçtan önce Salih Uçan "Takım olarak toplandık ve konuştuk" dedi. Dirk Advocaat, "Bugün uzun zamandır oynamayan oyuncular bu takımda olmayı hak ettiklerini göstermeli" dedi. İş futbolcunun karakterine bırakılıp, yalnızlaştırılmışsa sahada bu futbolun olmasından daha doğal ne olabilir? Sorumlulukla omuzlarına küfe yükleyip çıkartılmış gibiydi futbolcular.
İnanıp çıksa tribündeki sekiz bin taraftarı görünce inancı da uçup gitmiştir. Tribünleri bu görüntüdeyken futbolcuları şampiyonluğa oynayabilir mi? Dün tatlı kış güneşinin vurduğu çim üzerinde top benden çıksın pasları ve bireysel çaba ile didinmeye çalışan futbolcular yine de en masumlardı.
Dönem dönem Stoch, Mehmet Topal, Ozan Tufan, Volkan Şen ve İsmail Köybaşı ağırlığını koyup maçı kazanacak golü atmaya çabaladı. Fakat sahada takım halinde yoklardı.
Sow ilk yarı ceza sahasında buluşamıyorsa bu Sow'un beceriksizliğinden çok ona top atılmamasıydı. Merkez orta sahadan birini çıkarıp Fernandao'yu oyuna alsa, iki forvetle rakip stoperleri zorlamayı denemek daha tehdit edici olabilirdi.
Bunu yapmadığı halde Salih'i daha erken oyuna atsa bel ki biraz daha fazla zorlayabilirdi. Şöyle bir şey olabilir. Yönetim ve hoca oturup "Bu sene şampiyonluk uzak. Türkiye Kupası'nı alalım, Avrupa'da da maksimum yere kadar ilerleyelim" demiş olabilir. Bu on bir de o mücadeleler için dinlenme on biri, bu oyun da o konuşmanın eseridir. İzleyenlerin ve biz yorumlayanların bilmediği birşey olmalı. Yoksa dünkü Fenerbahçe'nin sahadaki görüntüsü başka türlü açıklanabilir bir durum değil. (Akşam)