Şeref Çiçek: “Türk antrenörlerin de önü açılacak“

Şeref Çiçek: “Türk antrenörlerin de önü açılacak“

Ligtv.com.tr'de Seoul Haftası devam ediyor. Sıradaki konuğumuz ise Şeref Çiçek. Daha önce Türkiye'de çeşitli takımlarda görev yapan Şeref Çiçek G.Kore'de Şenol Güneş'in en büyük destekçilerinden biri.

Türk Futbolu'nda kaygan bir ortam olduğu için G.Kore'yi tercih ettiğini söyleyen Şeref Çiçek, hem Güney Kore'deki ortamı anlattı hem de futbolda akademik kariyerinin ne kadar önemli olduğundan bahsetti. Avrupa'da forma giyen Türk oyuncularının sayısı konusunda "Türkiye kaçırdı o fırsatı. Bunlar jenerasyon işleri." diyen Şeref Çiçek Antalya'da Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol ve Dış Haberler Editörü Ömer Faruk Can'ın sorularını yanıtladı.   

"KORE LİGİ YARI AMATÖR"
Şenol Hoca ve Yasin Hoca’yla birlikte 3 Türk teknik adam Seoul takımındasınız. Bize kendinizden bahseder misiniz? Şeref Çiçek kimdir?
Kamuoyunda Şenol Güneş’in yanında Şeref Çiçek ismini gördüğünde insanlar belki 'kimdir?' diye sorular sormuş olabilirler. Esas olarak ben uzun yıllar Gençlerbirliği’nin en küçük takında başlayarak A takımına kadar yükseldim. Gençlerbirliği'nin Türkiye Kupası'nı aldığı yıllarda oynadım. Arkasından 2. Lig'te Polatlıspor, Şekerspor ve Sincanspor'da oynadım. Aynı dönemlerde ODTÜ'de eğitimimizi sürdürerek akademisyenliğe devam ettim. Araştırma görevlisi, eğitim görevlisi, yardımcı doçent ve şu anda da doçent olarak görev yapıyordum. Tabii böyle bir teklif olunca düşünmeden kabul ettim. Şenol Hoca'yla daha evvelden de bağlantımız vardı zaten. Aktif futbol hayatım bittikten sonra Gençlerbirliği alt yapısında görev aldım. Şu anda Gençlerbirliği OFTAŞ takımının belkemiğini oluşturan 6-7 oyuncunun ilk antrenörü benim. Orada 3 yıllık bir çalışmam oldu, 1 yılda menajer yardımcılığı yaptık. O yılda Samet Hoca'yla Türkiye Kupası'nı aldık. Ondan sonraki yıl ASAŞ; şimdiki adıyla OFTAŞ'ı kurduk. OFTAŞ'ın menajerliğini ve bütün altyapı koordönatörlüğünü aldım. Şu andaki OFTAŞ'ın 7-8 yıllık sürecinin içinde oldum. Geçen yıl Gençlerbirliği'nden ayrıldım ve Ankaraspor'da bu yıl görev aldık. Ankaraspor'da da Sedat Karabük Hoca'yla Türkiye'de ilk olan bir futbol akademisi yapılanması yaptık. İlk defa biz altyapıda maç analizleri yapmaya başladık. Programlar aldık, testler yaptık. 6 yaştan; 16 yaşa kadar bütün grupların çalışma programlarını geliştirdik ama buarada Gençlerbirliği'nde çalıştığım dönemde Şenol Hoca beni Trabzonspor'a davet etmişti. Trabzonspor'un altyapısında görev vermek istemişti. Kendisi görevden ayrılınca o iş olmadı. Bu arada tabii Ersun Hoca'yla 3-4 yıllık bir süreçte beraber olduk. Böyle bir teklif olunca önce Ankaraspor'dan izin aldık, okulumdan izin istedik ve bu yola girdik. Önemli bir misyon üstlendik. Koreliler bizi çok seviyor, ortam çok iyi. Ama birazcık daha yarı amatör bir lig. Daha yapılanması yeni. İyi çalışıyoruz. Hem benim için de antrenörlük hayatına atılma anlamında kilometre taşı olarak düşünüyorum Seoul'ü, hem de başarılı olduğumuz zaman inşallah Türk antrenörlerinin de önü açılacak. Kısaca Şeref Çiçek hem akademisyen, hem futbolculuk boyutuyla aslında futbolun içerisinde hep olan ama görünmeyen insanlardan biriydi. Daha çok futbolun mutfağında yer aldım.

"ŞENOL HOCAYI ÇOK SEVİYORLAR"
-Kore'ye giderken nasıl duygularla gittiniz, nelerle karşılaştınız?
Gençlerbirliği'nde görev yaptığım 2002-2003 yılında 7-8 tane Koreli genç futbolcuya bir yıl eğitim verdik. Ben de bu pğrogramın başındaydım. Onların aileleri geldi, onları ağırladık, onların kültürlerine yaklaşım ve aşinalığım var. Daha sonra bizi Kore'ye davet etiler. Yani ben çok yabancısı değilim. Futbol yapılarını, takımlarını biliyordum. Hatta Şenol Hoca'nın İran'a gitme durumu varken, "Hocam İran yerine Uzak Doğu'ya gitsek daha iyi olabilir" diye söylemiştim. Tabii Şenol Hoca'yı özellikle çok seviyorlar. Karşılama müthişti. Biz de çok etkilendik o anda. Onların da beklentileri çok büyük. Tabii bu bir süreç meselesi. Belki ilk yıl çok büyük başarılar gelmeyebilir ama uzun vadede bir şeyler yapmak için birlikte olmayı düşünüyoruz.

"ŞAMPİYONU PLAY-OFF BELİRLİYOR"
-Ligin nasıl bir yapısı var?
Ligin yapısı farklı orada 14 takım var. Mart'ta başlayan ligde Haziran'a kadar 1. devre, Ağustos'tanda Kasım'a kadar 2. devre oynuyorlar. Sonra 6 takım play off'a kalıyor. Yani ligin sonunda şampiyon olmuyor. Ligi 1. bitiren takım play off'tan gelen takımla final oynuyor. Yani 6. takımda şampiyon olabilir. Aslında lig sürecinin etkisini azaltıyor. Siz ligde 6. olsanız bile şampiyonluk şansınız var yani. 2 tane çok önemli kupası var hatta 3 tane. Bir tanesi Mart'ta ligle beraber başlıyor Mayıs'ta bitiyor. Çok hızlı bir şekilde Pazar-Çarşamba maç oynayacağız. O bittikten sonra Temmuzdan sonra başka bir kupa başlıyor. Kupa ve lig devam ediyor. Kasım'da da altı takım arasdına kalırsanız play off'lar var.

"TOPLA BECERİLERİ BİRAZ AZ"
-Akademisyen gözüyle Seoul takımını ve futbolcu yapısını nasıl buldunuz? Türk futboluyla kıyasladığınız zmana nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Kore'de bizdeki gibi altyapı, gençler ligi yok. Böyle olunca da çocuklar lise takımlarından, üniversite takımlarından geliyorlar. Oyun anlayışı bizdeki gibi değil, bazı bilgilerin eksikliğini getirmiş. Ama son derece çalışkanlar, iyi niyetliler. Bu anlamda bakıldığında bizden farkları antrenöre ve işlerine son derece saygılılar. Ama oyun anlayışları topla olan becerileri bize göre biraz daha az görünüyor.

"TÜRKİYE'DE ORTAM KAYGAN"
-Siz Ankara dışına akademik kariyer yapmak için çıkmazken, tam da profesör olmanıza çok az bir zaman kalmışken Seoul'e gitmek risk değil miydi?

Aslında hep futbolun içerisindeydim. Sürekli teklifler vardı. Türkiye'deki ortamın kaygan olması beni de birazcık üzüyordu. Yani okulu bırakıp ayrıldığımda belki 15 gün sonra takımdanda ayrılabiliyorsunuz. Ama burada çalışıp başarılı olduğunuz zaman çok uzun vadeli işler yapma şansınız var. Aslında buda kariyer basamağı. Özelikle Şenol Hoca'yla çalışıyor olmanın bana çok büyük katkısı olacak ki; şu ana  kadar da öyle.

"İNSANLAR YERİN ALTINDA YAŞIYOR"
-Kore'de yaşam nasıl? Bizim kültürümüze benziyor veya çok gariplikler var dediğiniz oluyor mu?

İnsanlar yerin altında yaşıyorlar ya. Yani çok kalabalık Seoul kenti. Alışveriş merkezine indik, sinemalar tiyatrolar, müzeler… Çok yukarıya çıkmadan her şeylerini metroyla gelip, karşılayıp yine metroyla dönebiliyorlar. Zaten çok kalabalık bir şehir, belki istanbula model olur. İnsanlar çoğunlukla yerşn altında yaşıyorlar, ihtiyaçlarını karşılıyorlar böyle olunca da şehirde bir trafik kalabalığı, bir kargaşa görmüyorsunuz. Metrolar, alışveriş merkezleri inanılmaz kalabalık ama o yoğunluğu hissetmiyorsunuz; çünkü insanlar aşağıda.

"BİLİMİN REDDEDEMEYECEĞİ NOKTALAR VAR"
-Türkiye'de futbol çok fazla akademik kariyeri çok fazla olmayan bir meslek. Bazı insanlar bilgisayara karşı çıkıyorlar mesela.

Bilimin reddedemeyeceği noktalar var. Bireyler farklı. Her bireyin sürati, kuvveti, dayanıklılığı farklı. Fizik kondisyon anlamında ayrı bireyleri aynı antrenman  antrenmanla belli bir noktaya getiremezsiniz. Herkesin ihtiyaçları ve kapasitesine göre belli antrenmanları ayrı yapması, planlanması lazım. Amerikada'ki her basketbolcunun kondisyoneri var. Nedeni her oyuncunun yapısı farklı, ihtiyaçları farklı olması. Bu dengelendiği zaman çok daha verim alınabilir. Asla her şey bilgisayarın içinde değil, gerektiği yerde faydalanılması lazım. Mesela bir maçta yaklaşık diyelim; 12-13 bin hareket yapan bir oyuncuun hangi hareketi ne kadar yaptığını bilgisayar size veriyorsa, maçın hangi süresinde temponun nerede olduğunu size veriyorsa bunlardan da faydalanmak lazım. Zorluk şu tabii; o bilgiyi almak ve o bilgiyi antrenmana yansıtmakta zorluklar var. Maç analizini alabilirsiniz ama o maç analizindeki eksiklere göre oyuncularınızı takımınızı eğitebiliyorsanız o zaman faydası var. Türkiye'deki en büyük sıkıntı; insanlar bunları kullanmaya çalışıyorlar ama bu kullanmada, bilgiyi aldıktan sonra o bilgiyi antrenmana ve takım çalışmasına yönlendirmede sıkıntı var. Bu yüzden de o konudaki eksiklikler giderilemediği için insanlar biraz uzak kalıyor. Yani bugün bakıyorsunuz rakip takımın attığı 20 korner ve nereye attıkları belli. Şimdi bu bilgiyi niye alıyorsunuz? Buna önlem almak, buna karşı çalışmak için. Eğer bu çalışmayı yapmıyorsanız o sadece futbolcularınıza gösterebileceğiniz bir bilgi olarak kalıyor ama antrenmanda rakibe göre 20  kez 30 kez çalışma yaptırırsanız o zaman bu bilgiyi kullanıyorsunuz demektir. Aynı şekilde futbolcunun dayanıklılık düzeyininin diyelim düşük olduğunu öğreniyorsunuz ama onu dayanıklılığını yükseltecek bir antrenman vermiyorsanız o yaptığınız analiz sadece bir test olarak kalıyor. Türkiyedeki, sıkıntı bu. Yani öğrenme ve saptama noktasını kabul ettik ama geliştirme noktasında anrenörlerin sıkıntıları var. Bu da ekip olamama, ekip olarak çalışamama, yada ekipteki insanlardan bir tanesinin bu bakışta olmaması. Bu inkar edilmemesi gereken bir şey. Destek alacaksınız. Doktorunuz da olacak, beslenme uzmanınız da olacak, analizciniz de olacak. Bunları niye yapıyoruz. Belki takımın performansını yüzde 10-15 etkileyebilir. Yani size 3 maçı kazandırabilir yoksa tabiki futbolda en önemli şey saha içi çalışmalar. Yani kondisyonla saha içindeki çalışmaları birleştirmek.

"TÜRKİYE FIRSATI KAÇIRDI"
-Ama şöyle bir şey var, Kore'nin Premier Lig'de 4 tane futbolcusu varken, Türkiye'nin 2 tane var.

Türkiye kaçırdı o fırsatı. Bunlar jenerasyon işleri. Dünya Kupası karmasında Türkiye'nin 3 tane oyuncusu vardı. Bu ne demektir; "Bu 3 oyuncu dünyanın her takımında oynayabilir" demektir. Ama o süreci bizim menajer arkadaşlarımız, bizim sporcularımız değerlendiremediler. Bir İlhan Mansız'ı düşünün yani dünyada Beckham'a en yakın star olma şansını yakalamış bir futbolcu, o noktadan bir anda kendini en dipte bulabiliyor. Hasan Şaş gibi dünyanın tanıdığı bir oyuncu o dönemde transfer yapamıyor kulübüyle olan sorunları aşıp. Kore jenerasyonu bunu yakaladı. Bizde de yeni bir oyuncu grubu çıkacak. Biz kendi pazarlamamız konusunda o türlü bir misyon üstlenmedik.

"GENÇ OYUNCULAR KAYBOLUP GİDİYOR"
-Arsenal-Liverpool maçını izliyoruz. 17 yaşında 4 oyuncuyu oynatıyorlar. Ama biz 20 yaşında oyuncu oynatamıyoruz. Alt yapıdan genç futbolcu yetişmiyor. Açık şekilde bu ortada. Arda Sabri Can Serdar diyoruz sadece. Bunun sebebi ne?  Arsenal, Liverpool karşısında 5 tane 20 yaşında adam oynatabiliyorsa biz neden oynatamıyoruz?
Arsenal bu sene biliyorsunuz ligdeki konumu itibariyle önümüzdeki yılların planını yaptıkları için bu yenilenme sürecinde bu oyuncuları görüp faydalanma yoluna gidebilir. Tabii ki çok hakılısınız. Türkiye'de bu değişimin içerisinde yer almalı. Yetenekli oyuncuyu oynatarak. Galatasaray'da Arda konuşuluyor ama Arda'nın çok daha önünde olabilecek oyuncularda kaybolup gidebiliyorlar veya kaybolmak üzereler. İstanbulaspor'a, Büyükşehir Belediyespor'a kiralık verilenler var. Yani Arda'nın çıkışıda Vestel Manisaspor'la oldu. Bu şanlar verilmeli. Tabii verilsin demekle de olmuyor. Takımların kendi stratejileri var, Fenerbahçe'de mesela bir Semih olayı var. Çok yetenekli bir sporcu. Verilen her şansı kullanabiliyor ama belli oyuncular olduğu sürece de o kendine yer bulamıyor. Bu sıkıntı her zaman yaşanacak. Kulüp bazında bir politika bu. Ama bu Gençlerbirliği'nde tam tersi.

-Futbolcuların isimlerini ezberleyebildiniz mi?
Evet ezberledik artık. Şenol Hoca daha çabun ezberledi ama. O tabii ona yoğunlaştı. Neye yoğunlaşıyorsanız o ön plana çıkıyor.

-Peki futbolcular Türkçe'yi merak ediyorlar mı? Bunun Türkçesi ne diye soruyorlar mı sizlere?
şimdilik yöneticiler ve antrenörlerle bu diyaloğu kuruyoruz. Ama var mesela Şeref Hocam diyorlar. Bu tür şeyleri öğreniyorlar ama daha çok etkileşimde biz olacağız, biz onlardan öğreneceğiz, çünkü işimiz gereği onlarla diyalogdayız.

-Şenol Hoca'nın dile merakı nasıl?
Onun da olacak. Çok meraklı. Dilimiz benzeşmiyor. Çok hızlı geliyor konuşmaları bize mesela.

"KORE YEMEKLERİ YİYORUM"
-Yemekler nasıl?

Orada en çok hoşumuza giden şey yemekti. Yemekler çok üst düzeyde. Çorbalar, deniz mahsülleri var. Ben hiç ekmek yemiyorum mesela. Damak tadı tuttu ve ben çok memnun kaldım. Antalya kampında da bayan ahçımız var, ben burada çoğunlukla kore yemekleri yiyip kalkıyorum. Türk yemekleri pek yemiyorum. Benim de tereddütlerim vardı ama çok sağlıklı çok lezzetli yemekler. İstakoz, yengeç, ahtapot ne varsa balık ne varsa yiyoruz. Mesela yosun çorbası var. ayrıca yosunun içine pilav koyup yiyorsunuz. Ona alıştık. Pilavı kaşıkla değil yosun yapraklarıyla yiyoruz. Güzel bir süreç olacak.

"AKADEMİK KARİYERİMİZİ DUVARA ASTIK"
-Akademik kariyeri sonlandırmayı düşünüyor musunuz?

Yok asla. Zaten akademik kariyerin son basamağına geldim. Bundan sonraki süreçte 2.5 yıl sonra herhangi bir üniversitede profesör olarak görev alabilirim. Federasyonda bir takım görevler olabilir. Türk sporunun içerisinde akademik kimliğimizle de yeralabiliriz, akademik kimliğimizi kullanmadan ama o bilgilerle eğitimde, diğer boyutlarında da yer alabiliriz. Pratik uygulamacı antrenör, teknik direktör olarak yer alabiliriz. İlk idealim bu zaten. Ben tabii Kore'ye giderken; akademik kariyerimizi astık duvara. Burada kendimizi yetiştirip teknik direktör olarak hizmet etmek isterim.

"BU DENLİ YOZLAŞMIŞ OLMAZ"
-Özellikle teknik direktör bazında Türkiye'de çok büyük istikrarsızlık var. Nedir bunun sebebi? Bir takım bir sezonda 3-4 tane teknik direktör değiştirebiliyor neredeyse.

Bunlar çok konuşulduğu için kamuoyunda görüşlerde çok yakın birbirine, kesin bir şey söylemek elde etmek yargıya varmakta zor. İsterseniz onlar zaten yeteri kadar konuşuluyor. Akademik boyutta pek bakılmıyor olaya. Bakılsa belki bu denli üzücü, bu denli yozlaşmış olmaz. Uzun vadeli planlar yapılarak teknik direktörler görev alsa çok daha sağlıklı olur ama. Maalesef anlık ve sezonluk başarılarla antrenörler ve kulüpler başkanlar ayakta kalabildiğim için insanlarda başarının olmadığı anda gidebilecek tek kişi teknik direktör olduğu için o şekilde bir karar alıyorlar. Yani sistemin gereği bu şekilde işliyor.

Ligtv.com.tr'de Seoul Haftası diğer röportajlar
Seoul manzaraları
Şenol Güneş'e ciddi uyarı
Lee Young'un Türkiye aşkı
Türkiye'de vefasızlık, Kore'de saygı var
Şampiyonluğun anahtarı Şenol hocada
Güneş'in olmadığı yerde mikrop olur

erdem.erol@ligtv.com.tr
omer.can@ligtv.com.tr