Milli takım yoksa biz de yokuz!

Milli takım yoksa biz de yokuz!
Milli Takım Dünya Kupası'na katılamayınca ne TV ne yazılı basın sponsor desteği bulamadı.
 
Tirajlar maliyetleri karşılamıyor.
 
Spor medyasının gazetecilik yapması ancak Milli Takım'ın topu hedefe nişanlamasıyla mümkün...
  
Dünya Kupası açılış maçından bu yana bütün spor medyası, Milli Takım oradaysa bu tip turnuvalara gitmeyi seven teknik direktörler ve kulüp yöneticileri ekran karşısında oturuyor.
 
Maçların biri bitiyor, biri başlıyor. 32 takım oynuyor ve en az 350 futbolcunun adını telaffuz ediyor maç spikerleri...
 
Bazılarımızın zihnine kazılı kimin hangi ülkenin hangi takımında oynadığı, kimileri için sıradan bir detay...
 
Televizyon karşısında izlediğimiz maçlarla kritikler yapıp, kimin iyi kimin kötü olduğuna dair değerlendirmeler yapıyoruz. Güney Afrika'nın yeterliliğini bile eleştiriyoruz görmeden...
 
Afrika'da bir elin 5 parmağını geçmeyen sayıda gazeteci var. Gazetelerin röportajları genellikle Türkiye'de oynayan yabancıların ne dedikleri, yeni transferlerin yorumları üzerine kurulu.
 
Avrupa basını ise tüm turnuvalarda olduğu gibi tam kadro çalışıyor.
 
Çok değil 2 sene önce Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Milli Takım'ın maçlarını oynadığı statların önünü hatırlıyorum. Türkiye'deki tüm televizyonların canlı yayın ekipleri hazır bekliyordu ve hatta haber merkezlerinin ana haber sunucularının konuşlandığı yerler Milli Takım'ın yaşam ve oyun güzergahıydı.
 
Bu arada yayıncılıkta devrimin yaşandığı bir kupadayız. Dünya Kupası, HD olarak yayınlanıyor. Gelecekte HD yayıncılığın spor karşılaşmalarını ne kadar ilginç hale getireceğini rahatlıkla görebiliyoruz. Eleştiri ve değerlendirmelerin HD kalitesine yükselmesi ihtimali var mı acaba?
 
Sponsorlar Milli Takım'ımız olmayınca spor yayıncılığına minimum yatırım yapıyorsa, yayıncılığın özgürlüğünü tartışabilir miyiz?
 
Yayıncılık önce Milli Takım'ın başarısına, onların başarısının sponsorları iştahlandırıp reklam bütçelerini artırmalarına tarihin hiçbir döneminde bu kadar gebe kalmamıştı.
 
Bu ülkede Olimpiyat Stadı çalıştırılamıyor veya herhangi bir Anadolu kulübünün maçını az sayıda insan izliyor diye kıyamet koparan biz basın suçun gerçek sahibiyiz.
 
Sporu yerinde izlemeden TV karşısından Marsel İlhan, Mesut Özil, Kenan Sofuoğlu geyikleri yaparak, gazetecilik ve televizyonculuk olmuyor. Böyle olunca, hep aynı vizyonla ilerleyince ülkede sporsever yaratmayı nasıl beklersiniz?
 
Ha burada temel mesele patronaj derseniz, aslında daha doğru noktaya gidersiniz ama o başka bir tartışma boyutu...
 
Kabul edelim, TV karşısında izleyerek ya da stüdyoda geyikleyerek bir spor kültürü, okur topluluğu yaratamayacağımız gibi zamanla küçük bir topluluk olarak kalacağız.
 
İzleyici, oyunun olduğu yerde yaşayan, ulaşım, röportaj, fotoğraf ve izlenim için eziyet çekeni inandırıcı buluyor. Önce harcamak, sonra kazanmak; önce algı yaratmak sonra reklam verenlerin ilgi odağına yerleşmek artık işin püf noktası...
 
Takım kazansın, sponsor finanse etsin, biz de yayıncılık yapalım demek işin kolaycılığından başka bir şey değil.
 
Bu arada bizim olmayışımızın renksiz bir Dünya Kupası'na neden olduğu söyleniyor. Tamamen yanılgı...
 
Ne yani İngiliz, Hollandalı, Brezilyalı, İsviçreli seyirciden daha renkli miyiz?
 
2008 yılındaki o harika milli maçları hatırlayın...
 
Bir de bizim seyircimize bakın...
 
Tamamen sponsorların taşıdığı, tamamen Avrupalı Türklerin rastgele gelip ahenksiz bir gürültü çıkardığı topluluk değil miydi?
 
Uzatırsam anlamsız tepkiler geleceğini düşünerek, Milli Takım mevzuunu noktalıyorum.
 
Kabul edelim onlar yoksa var olamıyoruz...
 
Dünya Kupası'nı kim kaç kişiyle izliyor?

Dünya Kupası'nı 204 ülke yayınlıyor... Bu, tüm dünyanın tek parça izlediği en büyük organizasyon...
 
Güney Afrika'da 70 ülkeden 179 yayın kuruluşu çalışıyor. Büyük futbol ülkelerinin ve dünya çapındaki televizyon kuruluşlarının yaptığı yatırımlar bazen inanılması güç boyutlara çıkabiliyor.
 
Tabii bu harcamalar bol keseden değil...
 
İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin spor izleyici ve okuyucusu o kadar önemli bir kitleyi oluşturuyor ki, reklamdan elde edilen geri dönüşler iyi işler yapmak için sağlam kaynak oluşturuyor.
 
Kimi ülkelerde kamu yayıncıları kamu kaynaklarıyla sübvanse ediyor yayınları... Milli takımı katılmadığı halde kupaya tüm maçları yayınlayarak ilgi gösteren kuruluşlardan birisi de TRT...
 
İçinde bulunduğum 1994 yılındaki Dünya Kupası'ndan bu yana özel sektörün yayınladığı tek kupa olan 2006 (bizzat içinde bulundum) hariç Milli Takım olsun olmasın tüm maçları canlı ve yerinden yayınlamışlardır.
 
Tüm yayın kuruluşları yaptıkları yayınlar nedeniyle olumlu ya da olumsuz eleştiri alır. Eleştiriler kimi zaman insaflı, kimi zaman insaf boyutlarının ötesindedir.
 
Ülkenin şartları doğrultusunda minimum kaynakla maksimum verim almaya çalışan devlet televizyonunu eleştirirken bir parça diğer ülkelerin ne harcamalar yaptığına bakalım.
 
Almanya'da kupayı ARD/ZDF yayınlıyor. Televizyon ekibi 500, radyo ekibi 50 kişiden oluşuyor. Uluslararası yayın merkezinde 100 metrekarelik bir alan kiralayıp stüdyolarını orada kurmuşlar. IBC olarak bilinen bu merkezde 1 ay böyle büyük bir alanı kullanmanın bedeli 1994 rakamlarıyla tahmini söylüyorum: 1 milyon dolar civarı...
 
İngiliz BBC TV'si 120 televizyon, 30 radyo personeli çalıştırıyor. Ana stüdyo Cape Town'da olmak üzere her şehirde özel yayın alanlarına sahipler.
 
ITV ise 200 TV çalışanı, 130 teknik ve lojistik elemanı ile Güney Afrika'da konuşlanmış durumda...
 
İtalya'nın RAİ televizyonu Güney Afrika'ya 1 büyük, 2 küçük naklen yayın aracı götürmüş; 150 TV, 30 radyo personeli çalıştırıyor. IBC'de 170 metrekare stüdyoda çalışıyorlar.
 
Fransa TF1 televizyonu 125 kişiyle, 12 yayın aracıyla izliyor Dünya Kupası'nı...
 
İspanyol televizyonu ise sadece milli takımını 80 kişiyle izliyor.
 
Kore'nin SBS televizyonu 10 ton cihaz taşımış Afrika'ya... Sadece milli takımı 30 kişi takip ediyor. 1 büyük canlı yayın araçları, onlarca küçük yayın araçları var.
 
El-Cezire 12 canlı yayın aracı ile 360 kişi çalıştırıyor. Uluslararası yayın merkezinde 2 büyük stüdyo kullanıyor ve hemen hemen tüm noktalardan yayın yapıyor.
 
Meksika'nın Azteca Televizyonu 160 kişi ile Afrika'da...
 
Çin'in CCTV'si 70 kişiyle gelmiş, ana stüdyo kiralamadan yayını Pekin stüdyolarından yapıyorlar.
 
Sırbistan 25, Hollanda 30, Slovakya 12, Slovenya 33, Cezayir 23 kişilik kadrolar kurmuş ve küçük naklen yayın araçlarıyla çalışıyorlar. Takımları turnuvada olmayan Bulgaristan 10, Polonya 13 personel götürmüş turnuvaya...
 
Afrika'daki TRT ekibi ise yaklaşık 30 kişiden oluşuyor. Uluslararası yayın merkezinde tuttukları kayıtları, kiraladıkları özel bir binada kurdukları sistemle yayına veriyorlar.
 
Yukarıda ülke ülke verilen örnekler ışığında bakalım, aynı sayıda personel ve yayın harcaması yapsalardı bu kez kaynakları sorumsuz kullandıkları eleştirisi gelmeyecek miydi?
 
Milli Takım'ınız yoksa esas ürün maç yayınının ta kendisidir ve bu konuda cimrilik yapmadan hepsini veriyorsanız mesele yoktur.
 
TRT'nin sözcüsü değiliz, ama içinden yetiştiğim dinamiklerini bildiğim bir kuruluştur TRT ve çok nadir alkış alır. Ne garip ki TRT'ye vuran eller çoğu zaman başka bir kuruluş söz konusu olduğunda armut toplar...
 
TRT her yayın kuruluşu gibi eleştirilecek yanlışlar yapmıyor mu?
 
Tabii ki yapıyorlar...
 
Ama eleştirirken insaflı davranmak hepimizin görevi...