"Beşiktaş taraftarı güzel ama..."

"Beşiktaş taraftarı güzel ama..."

Önce ‘İstenmeyen adam’ ilan edildi, ıslıklandı. Jean Tigana arkasında durdu, en kritik maçların adamı oldu. Ancak sezon biter bitmez arkasına bakmadan gitti. Ve söz ilk kez Vedran Runje’de...

O, Beşiktaş defterini belki de 19 Ekim 2006’daki Tottenham maçında kapattı. Taraftarların protestolarından sonra bir daha İnönü Stadı’nın tribünlerine bakmadı Vedran Runje... Galatasaray galibiyeti, kalesinde devleştiği Türkiye Kupası zaferlerinden sonra bile kendisini çağıran taraftarlara gönül koydu, sırtını döndü ve işini yaptı. Belki de bu yüzden birkaç Beşiktaşlı taraftar maçlara hâlâ Runje formasıyla gidiyor... Runje’yi anlatmaya gerek yok, söz Hırvat file bekçisinde...

Türkiye’de unutamadığım ve çok üzüldüğüm bir anım var. Tottenham ile İnönü Stadı’nda oynuyoruz ve maçı 2-0 mağlup bitirdik. 35 bin kişi aleyhimde bağırıyor ve beni ıslıklıyordu. O anda sanki dünya başıma yıkıldı...

Sezon sonunda ben zaten kararımı vermiştim, ayrılmak istiyordum. Menacerim Ceylan Çalışkan, Başkan Yıldırım Demirören’le beni karşı karşıya getirdi. Ben de ona ayrılmak istediğimi ilettim. Önce kabul etmedi ve kazandığım paranın iki katını teklif etti. Başkanımız çok iyi niyetli bir insandı ancak beni anlamadı. Takımda zorla kalmış olsaydım bile forma giymek istemiyordum. Üzerimde büyük bir baskı vardı. Bunları anlattıktan sonra başkan ikna oldu ve gitmeme izin verdi.

İletişim kurmakta zorlandım
Bir yabancı olarak değişik kültürden bir ülkeye geliyorsunuz, alışmak zordur. Ancak ben kötü bir kaleci olduğumu düşünmüyoum. Zaten bunu da performansımla ilerleyen haftalarda bütün Türkiye kabul etti. Kabul ediyorum ligin başlarında çok kötü maçlar çıkardım ve yenilmeyecek goller yedim. Sonra inanılmaz maçlar çıkarttım. Takımla sahada iletişim kurmakta zorlandım, kimse yabancı dil bilmiyordu. Özellikle frikiklerde baraj kurdurmakta zorlanıyordum. Sonra birkaç kelime türkçe öğrendim (sağ- sol) ve sorunları çözdüm.

Taraftar güzel ama kırıldım...
Taraftarın beni her maçta tribüne çağırması güzel bir şeydi ancak benim gönlüm bir kez kırılmıştı. Zaten basına da bu yüzden küsmüştüm. Kalitem konusunda önyargılı davrandılar. Bu yüzden kendi kendime karar verdim. Sadece işime konsantre olmalıydım. Hem basına hem de taraftara karşı kendimi kapattım. Türkiye’ye geldiğim günden itibaren ilk röportajı size veriyorum.

Benim bir türlü anlayamadığım birşey var. Türk futbolcular her maçtan önce ve sonra çuvalla gazete alıyorlar ve okuyorlar. Orada kendileriyle ilgili yazan her haberden son derece fazla etkileniyorlar. Kendileri hakkında kötü bir haber varsa hayata küserlerdi ve bu da sahadaki performanslarını olumsuz olarak etkilerdi. İyi bir haber varsa da omuzları kabarır gereksiz bir şekilde havaya girerlerdi. Maçta da bu hava devam eder, ‘ben zaten mükemmelim’ diyerek kendilerini zorlamazlardı. Ben asla gazete haberlerinden etkilenmem, sadece işimi yaparım. İşte bu yüzden ben Türk Futbolu’nu biraz sirke benzetiyorum. Futbolun bir oyun olduğunu unutuyorlar. Bu işle ilgilenen de futbol konuşuyor, ilgilenmeyen de. Bir takım taraftar para ödeyip maça geliyor ve futbol konuşuyor, bir takım insanlar da bu işten rant sağlamak için futbolu kullanıyorlar. İşte durum bu halde olunca da futbol adına yaşanan pozitiflikler azalıyor.

Baki büyük bir profesyonel
İstanbul’da futbol dışındaki zamanımı Baki ile geçirirdim. Çok iyi bir dosttu, bana birçok konuda yardımcı oldu. Ayrıca omuzu çıkardı oynardı, parmağı kırılırdı sahaya geri dönerdi. Ancak Türkiye’de bu tür insanlar çok çabuk yıpratılıyor, kıymet görmüyor.

Beşiktaş ile gayet başarılı oldum. Bir Kupa ve bir Süper Kupa kazandık. Onlara bu sezon da başarılar diliyorum. Ama duyduğuma göre bu sene Galatasaray çok iyi bir takım kurmuş. Fenerbahçe-İnter maçını televizyondan seyrettim, rakiplerini resmen ezdiler. O maçta Fenerbahçe’yi çok beğenmiştim, ancak CSKA karşısında çok acemice goller yediler; tıpkı 2 sene önce AZ Alkmaar karşı kaybettikleri eleme maçındaki gibi.

Kalbinle oynaman gerek...
Milli Takımınız’ın aldığı sonuçlar beni çok şaşırtıyor. Ancak hala bir şansları varsa bunu çok iyi değerlendirmeleri gerek. Avrupa’nın birçok şehrinde yüreğini sahaya koymadan kazanabilirsin ancak Oslo’da hem tüm kalbinle oynamak hem de 3 puana ulaşabilmek için son dakikaya kadar mücadele etmek zorundasın.

Lens’ta İstanbul’da olduğundan daha kaliteli bir hayatım var. En azından dil problemim yok. Fransızca biliyorum, arkadaşlarım gerçi bana Rus aksanıyla Fransızca konuşabildiğimi söyleyerek takılıyorlar. Maçları oynadığımız stat da 40 bin kişilik ve her karşılaşmaya en azında 35 bin futbol tutkunu seyirci geliyor. Kısa bir süre sonra da 55 bin kişilik stadımızın inşaatı bitecek. Kısaca buradaki hayatımı özetlersem; Lens’ta kafam çok rahat ve sadece futbola konsantre olabiliyorum.

Kolot yüzünden ayrıldım
Bir sezon boyunca profesyonelce takımıma faydalı olmaya çalıştım. Ancak taraftarın gözünde ya iyisindir ya da kötü. Taraftar zaman zaman bunu karıştırdı, benim de çok zoruma gitti. Ama Beşiktaş’tan ayrılmamın tek sebebi vardı o da ‘Toyota adam’dı. Yani Celal Kolot. Beni hiç sevemedi, ben de onu. Ancak duyduğuma göre onun görevine şimdi ondan daha art niyetli bir adam gelmiş...

En çok Tuncay'dan çekinirdim
Türk futbolcular arasında en çok Gökhan Zan, Serdar Kurtuluş, Arda, Sabri, Burak ve tabii ki Tuncay’ı beğeniyorum. Kaleci olarak en çok Tuncay’a karşı oynarken ondan çekinirdim. Yabancı olarak da Bobo, Delgado, Alex, Lincoln ve Nonda çok değerli futbolcular. Roberto Carlos’un kalitesini ise hepimiz biliyoruz.
 
(Fanatik Gazetesi)